20 Mart 2017 Pazartesi

Gülşah Elikbank; Türkiye’nin fantastik üçleme yazan ilk kadın yazarı...



           Türkiye’nin fantastik üçleme yazan ilk kadın yazarı ve yine Türkiye’nin ilk edebiyat konseptli otelini İzmir’de açan Gülşah Elikbank ile yazarlık serüvenini konuştuk. Uzun yıllardan beri şiirler, öyküler, romanlar yazan yazarımız ile İzmir gibi muhteşem bir röportaj yaptık.





            Öncelikle sizinle söyleşi yapma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler.
            Ne zaman şiir ve roman yazıp yazar olacağım dediniz? İlk yazınızın çıkış hikâyesi nasıl oluştu?
        Yazmaya başlamakla yayınlamak ne kadar ayrı ise, yazmak ile yazar olmaya karar vermek de o kadar ayrı aslında. Ben ilk şiirimi 8 yaşında yazmıştım. İlk öykümü yazdığımda 13 yaşındaydım. İlk roman ise 27. Hepsi de bambaşka konulara dairdi. Bir yazarı yola çıkaran şeyler yıllar içinde değişiyor mutlaka. Hiçbir zaman yazar olacağım, demedim galiba.

        Türkiye’nin fantastik üçleme yazan ilk kadın yazarlarındansınız. Fantastik tür ile edebiyata adım atmanızdan sonra çevrenizden ve okurlardan nasıl yorumlar geldi?
       İlk romanım Siyah Nefes çıktığında, bir inşaat ve turizm firmasında üst düzey yönetici olarak çalışıyordum İstanbul’da. Elbette kimse benden fantastik bir üçleme beklemiyordu. Bu türü özellikle seçmiş de değilim. Sadece yazdığım hikaye, kahramanlar, olaylar fantastik, mistik bir evrene ihtiyaç duyuyordu. 21 karakterli yeni bir dünya yarattım orada. Bize çok benzeyen ama bambaşka olan.

       Kelimeler nerede, ne zaman kalemin kâğıtta raks etmesini sağlıyor?
      Benim için her an, bazen uyurken bile. Uyanıp soluk soluğa not aldığımı çok bilirim. En güzel fikirlerim aklıma yürüyüş yaparken gelmiştir mesela.

     Aklınıza gelen fikirleri not alır mısınız?
Genelde. Ama not almasam da unutmam pek. Çünkü bir fikri epeyce kafamda tartarım. Geldiği gibi kalmaz yani.

     Hem büyüklere hem de çocuklara yönelik kitaplar yazmaktasınız. Hangisi daha keyif verici?  
     İkisi de ama çocuklarla söyleşi yapmaya bayılıyorum. Bunu itiraf etmem lazım. Onların yanında çok mutlu oluyorum. Çocukların dahi olduğuna yürekten inanıyorum.

     Çocuklara öyküler yazarken nasıl bir yol izliyorsunuz?    
     Bu türde eser vermek yani hakkıyla vermek; epey zor. Benim ilk çocuk romanım Medusa’nın Pusulası 2013 yılında çıktı. Onun devamını yazmam ise tam üç yılımı aldı. Çünkü o çocuksu bakış açısını bir türlü yakalayamadım. Ruh halim buna müsaade etmedi. İyi yazmadığıma inandığım anda dururum ben, tek satır yazmam o konuda.

     Kitaplarınızın çoğunluğu fantastik türde… Fantastik roman yazarken nelerden etkileniyorsunuz?
     Ben gerçeğe de biraz çarpık bakanlardanım. Yani tek bir gerçekliğe inanmıyorum. Mistik inançlarım da vardır. O yüzden yaşama biçimim zaten bu türe çok uygun.

    Aşkın Gölgesi bir anne-kız romanı. Arapça’ya çevrilerek birçok ülkede yayınlandı. Medusa’nın Pusulası, Makedonca’ya çevrildi. Kitaplarınızın farklı dillere çevrilip yayınlanması nasıl bir duygu?
     Evet, geçen haftalarda yurtdışındaki okurlardan çok güzel yorumlar da geldi romana dair. Bunun en güzel yanı, insana dair yazdığınız duygunun evrensel olduğunu size hissettirmesi. Bir de bizim işimiz insana, kalbe dokunmaktır, bunun coğrafyası yoktur.

      Son çıkan İhtimal adlı kitabınız ise aşk üzerine… Peki, sizce AŞK nedir?
       Bilsem, üzerine bu kadar roman yazmazdım. Aşk, bilinemeyendir.

     Memleketim olan Bodrum’da bir ara Kent Tv’de Kitapkolik isimli edebiyat üzerine bir program hazırlayıp sundunuz. Böyle bir program teklifi alsanız yine hazırlayıp sunar mısınız?
      Evet, aslında kafamda çok neşeli bir edebiyat programı var ama kanalların durumu ortada. Hangi çılgın bu işe yanaşır bilemiyorum. Ben İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Kamera arkasını da önünü de severim.

     İzmir’de ülkemizin ilk edebiyat konseptli otelini açtınız. Bu fikir nasıl oluştu ve gelişti?
      Hayatım boyunca başardıklarım genelde mecburiyetlerimden beslenmiştir. Bu konseptin çıkışı da iki mesleğimin, yani edebiyat ve turizmin birleşmesi gerektiğini düşünürken ortaya çıktı. En güzel yanı, bu otelle Kültür ve Turizm Bakanlığından ödül almak oldu. İzmir’e de çok farklı bir değer kazandırmış olduk.

     İnsanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ diye söyler. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?
      Elbette yetenektir ama belli teknikler öğretilebilir. Bir çıkış noktası bulunabilir. Sonrası tamamen kişiye ait. Ben de Mart ayında İstanbul’da fantastik evrenler yaratmayı anlatan bir atölye programında ders vereceği mesela.

     Okumayı sevdiğiniz Türk ve Dünya yazarları kimlerdir?
      Irvin Yalom, John Jowles, Ursula Le Guin, Neil Geiman, Oruç Aruoba, İnci Aral, Buket Uzuner, Murathan Mungan, Jane Austen, Sabahattin Ali ve daha birçokları.

     Yakın tarihte adını duyup okuduğunuz yazarlar kimlerdir?
     O kadar çok ki, saymaya kalksam birini unuturum diye korkarım.

     Benim bir de yemek kültür bloğum var. En sevdiğiniz yemek hangisidir?
     En sevdiğim yemek zeytinyağlı taze fasülye.

     Farklı kültürlere ait yemekleri sever misiniz?
     Ben biraz gelenekselciyim. Damak tadıma her ülke uymuyor maalesef.

     Yemek yapmak, yazı yazmak… Size nasıl duygular veriyor?
     Unutmak… İkisi de aynı kapıya çıkıyor sanki.

     Sevdiklerinize özel günlerde yaptığınız bir yemek tarifini bizimle paylaşır mısınız?
      Kızım çok sevdiği için tavuk sulu şehriye çorbası, fırında tavuk ve nohutlu pilav. Çok klasik. Biz geleneksel mutfaktan yanayız.

     Günümüzün gençliğine üç tavsiye verecek olsanız bunlar ne olurdu?   
      Hayal etsinler, o hayal için çalışsınlar ve o hayalin gerçek olamayacağını söyleyenlere gülüp geçsinler.

     Röportajı yapan siz olsaydınız, sorulmamış hangi soruyu kendinize sorardınız? Sorduğunuz soruya cevabınız ne olurdu?
     Kendime sorduğum sorulara yanıtlarımı romanlarımda veriyorum genelde. Yeni soru yeni roman demek.

        Değerli vaktinizi ayırıp sorularıma içtenlikle cevap verdiğiniz için tekrar teşekkür ederim.



        Lale Bollukcu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder