13 Mart 2016 Pazar

Kitabında yeni neslin de tarihimizi öğrenmesi ve değerlerimize sıkı sıkıya sarılması gerektiğinin altını çizen değerli yazarımız : Eray Emre Evren...



 Zillere basıp kaçmaya hazır mısın? İstanbul' un en eski semtlerinden biri… Kesişen hayatlar… Unutulmuş tarihi eserler… Semtle bütünleşmiş eski esnaflar, simge dükkânlar, lezzetler… Şehremini'de sıradan bir gün. Birbirinden bağımsız yedi hikâye. Her hikâyede adres soran gizemli iki genç… Taşların yerine oturduğu eşsiz bir son. Şehremini'de kaybolmaya hazır mısınız? 
(Tanıtım Bülteninden)

    Minval Yayınları’ndan çıkan ve kısa sürede üçüncü basımı yapılan “Şurdan bi’Şehremini alır mısın?” isimli kitabıyla çok satanlar listesine giren yazarımız Emre Eray Evren…  

    Kitabında tanıttığı Tarihi Eserlerimiz ile aslında çok güzel bir konuya değinmiş yazarımız. 

   Her zaman yanından gelip geçtiğimiz dikkatimizi çekmeyen nice Tarihi Eserlerimiz var. Kim bilir bu eserlerde ne hikayeler gizlidir. Değerli yazarımız bu kitabında yeni neslin de tarihimizi öğrenmesi ve değerlerimize sıkı sıkıya sarılmamız gerektiğinin altını çizmiş. Bu duyarlı davranışından dolayı ayrıca tebrik ediyorum. 

    Kendisiyle çok keyifli bir söyleşi yaptım.
   
   
     Öncelikle sizinle söyleşi yapma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.
     Eray Emre Evren kimdir? Bize kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

     Ben teşekkür ederim sayfanızda bana yer ayırdığınız için.
    1978 Yılında İstanbul Şehremini’de doğdum. İlk ve ortaokulu bu semtte okudum. Daha sonra, o zamanki adıyla İstanbul tekstil meslek Lisesi’ni bitirdim. Sakarya Üniversitesi’nde İşletmecilik okuduktan sonra Anadolu Üniversite’si İdari Bilimler Fakültesi’nde İşletme lisansını tamamladım. Son olarak Beykent Üniversitesinde Marketing MBA programını tamamladım. Özel bir bankada çalışıyorum. Evliyim. Şu an Kozyatağı’nda oturuyorum.

       Ne zaman yazar olacağım dediniz? Yazar olmak iç dünyanızı nasıl etkiliyor?
   Ortaokul ve lise çağlarımda küçük hikâyeler yazardım zaten. Kitap yazma serüvenim Şehremini ile başladı. Tek kitaplık bir hevesti aslında. Fakat ummadığım bir ilgiyle karşılaştım. İlk etapta semtten bu kitaba çok sahip çıkıldı. Daha sonra ülke genelinde olumlu yorumlar alaya başladım.
     Mesela ilginçtir, Artvin’den bir okuyucu semtimizdeki meşhur çiğ börekçiyi çok merak ettiğini, İstanbul’a ilk geldiğinde buraya uğrayacağını söyledi. Bu tarz olumlu geri bildirimler beni yazarlığa devam etmek için motive etti diyebilirim.

      İlk öykünüzün doğuş hikâyesi nedir?
      Kitap dışında yazdığım ilk öyküyü hatırlamıyorum. Sanırım orta 1. Sınıftaydım. Kitap için konuşacak olursak ilk öyküm aslında kitabın sonuncu öyküsü. Kurguda tüm bölümler sonuncu öyküde bağlandığından hata yapmamak adına öncelikle sonuncusunu yazdım.
     Burada semti tanımayan iki arkadaş Şehremini’ ye geliyorlar ve onların gözünden semtin tarihi yerlerini ve eski esnaflarını yaşıyoruz. Bu iki arkadaş aslında benim gerçek hayatta çok sevdiğim arkadaşlarım Ozan ve İlyas. İkisinin de çok zeki ve esprili insanlar. Biraz karakteristik özelliklerini de düşünerek yazdım. Ortaya komik ve semti tanıdan bir bölüm çıktı.

     Bankacısınız. Çalışırken aklınıza gelen fikirleri not alır mısınız?
    Evet, sıklıkla alırım. Eskiden kalma bir alışkanlık, belki meslek alışkanlığı. İş hayatında çok fazla bilgi ve veri akışı olduğundan çoğu zaman aklımdaki şeyleri unutabiliyorum. Tabi bu kitap yazma sürecinde de çok işime yaradı. Aklıma gelen şeyleri daha sonra kullanmak üzere sık sık not alırım.

     Kelimeler nerede ne zaman kalemin kâğıtta raks etmesini sağlıyor?
     Kalemin kâğıtta raks etmesi sembolik bir tanım olsa gerek. Zira günümüz teknoloji nimetlerinden yararlanarak bilgisayarda yazıyorum J
  Aslında bunu tam kestiremiyorum. Sakin kafayla yazacağım diyorum. Odama çekiliyorum. Yazmam için tüm şartlar müsait fakat gitmiyor. Çoğu zaman iş yoğunluğundan ya da geçici olarak yazma yetisini kaybettiğimden aylarca bir şey yazamıyorum. Bazen de çok yorgun olduğum, elimi dahi kaldıracak gücüm olmadığı zamanlarda yazma isteğiyle uzun uzun yazıyorum.

     İlk kitabınız “ şurdan bi’Şehremini alır mısın? “ nasıl oluştu?
     Uzun zaman sonra semtime geldiğimde sürekli top oynadığımız küçük bir alana yapılan dinlenme parkının yapım aşamasına tanık oldum. Buradaki anılarım canlandı. Bu ister istemez beni hüzünlendirdi. 29 yaşıma kadar burada yaşadım. Bu semt hakkında bir şeyler yazmalıydım ve geniş kitlelere ulaştırmalıydım. Bi nevi kendimi borçlu hissettim.

     Neden doğduğunuz yeri konu alan hikâyeleri yazma gereğini duydunuz?
   Dediğim gibi, bir nevi borçlu hissettim. Kitaptaki son hikâye hariç ilk altısını başka mekânlara uyarlayabilirsiniz. Aslında kitap Şehremini’yi ya da oranın tarihini anlatmıyor. Benim yedi küçük hikâyemin bir yerlerde geçmesi gerekiyordu ve ben mekân olarak tercihimi İstanbul’un en eski semtlerinden olan ve kültürel miras bakımından çok zengin Şehremini’ den yana kullandım. Kitap fikrimi körükleyen Şehremini’ deki geçmişimdi.

     Kitaptaki hikayelerinizin birinde sürpriz yaparak kendinizi de hikâyeye dahil etmişsiniz. Bu fikir nasıl doğdu?
       O bir anda aklıma gelen bir detaydı. Planlı değildi yani. Yazarken bir anda aklıma geldi ve bunun çok hoş bir ayrıntı olacağını düşündüm. Keyifle girdim hikâyenin içine. Fakat çok durmamam gerekiyordu hemen çıktım. J

     Yazar Clıve Cussler de çoğu romanında bir şekilde kendini romana dahil eder. Bir uğrar. Bu yazarın kitaplarından okuyup esinlendiniz mi?
     Hayır. Dürüst olacağım, hiç okumadım eserlerini.

    Bir de kitabınızda tanıttığınız tarihi eserlerimiz var. Bu duyarlı davranışınızdan ötürü ayrıca sizi tebrik ediyorum.
     Kitaptaki hikâyeler ile tarihi eserleri harmanlamak fikri nasıl oluştu?
    Şehremini, çok eski bir semt olmasına rağmen ön plana çıkmayan ve eski İstanbullular dışında yeni neslin de pek bilmediği bir semt. Ve kültür yatağı olmasına rağmen tarihi eserleri bizler tarafından yeterince korunamamış.
      Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’a semtin hemen komşusu olan Topkapı civarında açılan bir gülle deliğinden geçerek giriyor. Akabinde, bugün İ.E.T.T. garajı olarak kullanılan alanda askerleriyle birlikte şükür namazı kılıyor. Böyle bir tarih yatağında, 350 yıllık çeşme kalıntısı üzerine biz bugün çöp dolu torbalarımızı asıyoruz.
      Tarih kitabı yazmak, bu alanda çok büyük bir donanım istiyor. Umarım Şehremini tarihine ait ileride çok sayıda eser yayınlanır. Ben kendi yetim çerçevesinde semte dikkat çekmek ve hatta semtte oturanların da değerlerine sıkı sıkıya sarılmalarını istedim. Bu konuda başarılı olduğumu umuyorum.

     Şu an başka bir kitap oluşumu için çalışmalarınız var mı? Yine hikâyeler mi yazıyorsunuz?
      Evet var. Kurguma ve anlattığım hikâyeme çok güvendiğim bir roman ve hikâye kitabı tamamlamak üzereydim ancak araya farklı bir çalışma girdi. İyi ki de girmiş, keyifle yazdığım gülmece bir hikâye kitabı yazıyorum şu an.

     Okumaktan hoşlandığınız Türk ve Dünya yazarları kimlerdir?
     Orhan Pamuk ve Ayşe Kulin romanlarını çok beğenerek okuyorum. Zülfü Livaneli’yi de bu yazarlar arasına dahil edebiliriz. Dan Brown kitaplarını asla kaçırmam. Tekrar tekrar okurum.

     Yakın tarihte adını duyup okuduğunuz yazarlar kimlerdir?
     Hakan Bıçakçı, kitap dünyasına adım attıktan sonra keşfedip keyifle okuduğum bir yazar.

     Kitabınızın ilk çıktığı günlerde ben de kitap kapağı görselinden esinlenerek şirin mi şirin kurabiyeler yapmıştım. Kitabınızın minyatür görseli olarak hazırlanan bu kurabiyeleri gördüğünüzde neler hissettiniz?
         
      Çok samimi söylüyorum bayıldım. Ellerinize sağlık. Yemeye kıyamadım, evimin başköşesindeki vitrinde bir anı olarak duruyorlar.

     Sevdiğiniz yemekler hangileridir?
     Yemek ayırt etmem genelde. Hemen her yemeği yerim. Sıklıkla şehir dışına çıkarım. Gittiğim yörelere has yemekleri mutlaka tadarım.

     Yemek yapmak için mutfağa girer misiniz? Yemek yapmak ve yazı yazmak, size nasıl duygular veriyor?
      Mutfakla arası pek olmayan klasik Türk erkeklerindenim sanırım. Makarna yapmak ve yumurta kırmak dışında bu konuda ilgim yok.

     Yazar olmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
     Öncelikle cesur olsunlar. “Okuduklarım beğenilmezse” diye kaygı duymasınlar. Bol bol yazsınlar ve okusunlar. Yazdıklarınızı bir kitap haline getirmek çok meşakkatli ve sabır isteyen bir işmiş. Ben de bunu yaşayınca öğrendim.
     Kitabın bir yayınevine kabul ettirilmesi aşaması en zoru, maalesef bu sektörde emeği suiistimal edecek ve konuya tamamen ticari gözle bakan yayınevleri var. Bu sebeple eserlerini çok kişiyle paylaşmamaları ve şüpheci yaklaşımda olmaları önemli, bu iş karşılıklı güvene dayalı. Yayıneviniz size siz yayınevinize güvenirseniz zorluklar başarıyla aşılacaktır.

     Değerli vaktinizi ayırıp sorularıma içtenlikle cevap verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

      Lale BOLLUKCU