16 Mart 2018 Cuma

Hissettirebilmektir edebiyat… İbrahim Durgut

Yazdığı deneme yazıları ve şiirlerle yüreklere dokunmayı başaran şairimiz İbrahim Durgut ile İzmir’in imbat esintisiyle tüm okurların gönlüne sevgi gönderen bir röportaj yaptık…






Öncelikle sizi biraz daha yakından tanımak isteriz. Bize biraz İbrahim Durgut’un hikâyesinden söz etseniz…

İbrahim Durgut: 1979 Bursa doğumluyum. 11 yıldır İzmir’ de ikamet etmekteyim. Evliyim. 7 yaşında Deniz adında bir oğlum var. Ben de herkes gibi yazmaya çocuk yaşlarda başladım. İçime kapanık çok duygusal bir çocuktum. Yazar yazar herkes gibi kenara koyardım. Hiç unutmuyorum Ortaokulda şiir yazma yarışmasında okul birincisi olmuştum. O zamanlar henüz 12 yaşındaydım. İletişim açısından sözlü değil de yazı ile kendimi daha iyi ifade ettiğime inanırdım. Bu durum hiç değişmedi. Şimdi bile yazarak daha derin duygu durumlarını kaleme alabiliyorum. Yazmaya Lise ve Üniversitede de devam ettim. 2001-2002 yıllarında askerde iken Cezmi Ersöz’ ün kitapları ile tanıştım. Ve o kadar çok etkilendim ki 9 kitabını bitirmiştim 2 yıl içerisinde. Askerden sonra da 4 kitabını daha okudum.
Şiir ve deneme karışımı kendi tarzımda yazmaya çalışıyorum. İlk kitabım GERÇEKTEN Mİ CAN YAKAN SEVDAM? Temmuz 2016 yılında okuyucu ile buluşmuştur. Yazılarım genel olarak toplumumuzun kanayan yarası acı, hüzün, aşk, sevgi ve ayrılık üzerinedir. Acılar dedim ben de. Rengi siyah olanlar. İki satırdan fazla yazamayanlar, yutkunup acısını içine gömenler. Sebepsiz, şekilsiz yalan dolanlarınla gidenlere yazıyorum. 



Edebiyata olan tutkunuz nasıl başladı? Sizi yazmaya sevk eden ne oldu?
İbrahim Durgut: Edebiyata olan tutkum ortaokul zamanlarıma dayanıyor. Orta birdi sanırım, okulda şiir yazma yarışmasında ki bu yarışmaya liseliler de dâhildi birinci olmuştum. Onca kalabalığın arasında kürsüye çıkıp yazdığım şiiri okuyup ödül almam çok etkilemişti benim. Kaldı ki zaten çocukluğumda çok duygusal bir çocuktum. Tabi ki bu durum lise ve üniversite zamanlarıma da yansıdı. Herkesin yaptığı gibi yazıp kenara koyanlardandım. Bu gün bile hala yazıp kenara koyan çok kişi vardır. İşte burada yetenek durumu devreye giriyor ve sadece kendi duygu durumlarını değil de genel toplumumuzun duygu durumlarını işleyip yazıya dökmektir yazmak. Yani yazdığın duygu durumlarını okuyucuya geçirebilmektir edebiyat. Hissettirebilmektir edebiyat.


Benim dönüm noktam dediğiniz an hangisidir?  
İbrahim Durgut: Bu çok özel olacak ama “hastalığım” diyelim kapatalım. İlerleyen bir durum var sağlığımla ilgili. Öğrendiğimden beri hiçbir şeyimi ertelememe kararı aldım. Zaten üniversite sonrası bir kitap çıkartma çabam oldu. Hatta bir Bursa kitap fuarında Cezmi Ersöz ile tanıştım. Yazılarımı verdiği mail adresine gönderdim ama geri dönüş olmadı tabiki. Bu hevesimi kırmadı fakat bundan 18-19 yıl öncesinden bahsediyorum. Maliyetler çok fazlaydı. Agari ücretin 350TL civarı olduğu zamanda 900TL demişlerdi basım için bir yayın evi ve ben vazgeçmiştim. Ama başta da söylediğim gibi hastalığımdan dolayı ertelememe kararı aldım ve yazmaya başladım. Şunu düşündüm; tamam belki kime öleceği zamanı bilmiyor ama benim durumum çoğu sağlıklı insandan farklı ve bu yüzden ertelenmemesi gereken önceliklerimi gerçekleştirmek istedim. Birde son olarak en büyük pay sahibim oğlum Deniz içindi. Herkes evlatlarına mal mülk bırakır ben edebi eserler bırakmak istedim.


“Gerçekten mi can yakan sevdam?” nasıl doğdu? Kitabınızın yazım süreci ne kadar sürdü?
İbrahim Durgut: Etrafınıza baktığınızda içten gülen insanlara çok az rastlarısınız. Tebessüm etmek bile artık mecburiyetten olmuş. Bu doğal olarak sustuklarımızın daha çok olduğu ve canımızı da en çok değer verip seviyorum diyenlerin yaktığını göstermektedir. Genel olarak ele alırsak acı üzerine yazılacaksa bir eser en güzel CAN YAKAN SEVDA üzerine olmalı dedim. Ben de acılar üzerine aşk üzerine sevgi üzerine yazmaya karar verdim. Tabi ki kitabımda hemen hemen tüm duygu durumları var. Zaten yazıp kenarda beklettiğim yazılarım çoktu. Sadece “evet bir eser ortaya çıkartmam lazım” dediğimde derlenmesi gereken yazılarım vardı hâlihazırda. Hatta Üniversite zamanında yazdığım yazılarımdan bile koydum kitabıma. Yazılarım çok olunca derleme çok fazla zamanımı almadı ve 5 ay gibi bir sürede tamamladım.


Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?
İbrahim Durgut: Yazmak için yazmak duygu ile alakalı değil ticaret ile alakalıdır. Ben yazmaya ticari amaçlı başlamadım. Kitabımı da gelir olsun diye bastırtmadım. Siz de biliyorsunuz ki yazarlar bu konuda hele hele bizim gibi yeni yazarların kazancı yok bu durumdan. Çünkü tanınmıyorsunuz ve yazdığınız kitapların içerik olarak zaten büyük üstatlar tarafından kaleme alınan ve oluşan bir okuyucu kitlesi mevcut.  Burada tek artınız ticari olarak gelir beklemediğinizden dolayı satılıp satılmaması sizi çok fazla yıpratmaz. Ama öyle hikâyeler duyuyoruz ki imza günü olsun, satış adetleri ile ilgili olsun beklenti yüksek olunca ve beklentiler gerçekleşmeyince bunalıma giren yazar arkadaşlar varmış. Şimdi bu kısmın birde sosyal medya ayağı var. Ben bu zamana kadar yazdığım yazılarımda ya da paylaştığım kitabımla ilgili tanıtımlarda beğeni ve yorum sayısına bakmam. Ben, yazılarımı beğenip “Kitabınızı nerden temin edebilirim?” diyen değerli okuyucularıma bakarım. Yazmak her ne kadar önemli ise okumakta o kadar önemlidir. Çünkü siz de biliyorsunuz ki toplum olarak okuma oranımız çok düşük. Dolayısıyla yazacaksanız yazmak için değil okunması için yazmalısınız. Okuyanın içerisinde kendini bulabilmesi için yazmalısınız. Onun yalnızlığına onun sustuklarına yarenlik etmek için yazmalısınız. Tecrübelerinizden yararlanması için yazmalısınız. Sosyal medyadan özelden o kadar çok yazan okurum var ki. Öyle acı hikâyeleri var ki anlatamam. İşte ben de onların sustuklarına tercüman olmak için yazıyorum.


Kelimeleriniz nerede, ne zaman kalemin kâğıt üzerinde raks etmesini sağlıyor?
İbrahim Durgut: Yazmak gerçekten duygu işi… Yani insanın duygu durumu her an aynı olmayabiliyor. Birde yazacağınız konunun içeriği de önemli tabii ki. Duygusal bir yazı yazılacaksam gün ortası yazamıyorum mesela. Sabah ilk kalktığımda ya da akşam yatmadan önce sessiz sakin bir ortamda daha yüreklere dokunan yazılar çıkabiliyor kalemimden. Çok enteresandır sabah dolmuşta işe giderken daha anlamlı yazılar çıkabiliyor. Bilmiyorum belki de gecenin verdiği bir duygudur. Dinlenmiş bir yürek, yeni bir gün yeni umutlar.


Şiir ve yazı yazmak sizin için ne ifade ediyor?   
İbrahim Durgut: Yazmak yüreğimi dinlendiriyor. Huzur buluyorum. Ne bileyim, yani en azından tebessüm ettiriyor. Hal böyle olunca yazığınız yazılar ifade etmeye çalıştığınız duygular okuyucular tarafından beğenilip “Beni anlatmışsınız” hocam diye yapılan yorumlarla daha güzel bir anlam katıyor hayatıma. Empati yapıyorum bu daha etkili oluyor. Mesela, yıllardır mecburiyetten susan, içinde sessiz çığlıklar biriktiren, gülümsemeye çalışan bir kadının yerine koyuyorum kendimi. Sustuklarını düşünüyorum çocukları için, ilgisizliğe yeri geldiğinde şiddete maruz kalan kadınların yerine koyuyorum kendimi. Bu tür paylaşım yaptığımda beğeniler yorumlar artınca daha da çok mutlu oluyorum. Çünkü herkes yazar fakat önemli olan yazdıklarınızda herkes bir şeyler bulmasıdır, içinde kaybolmasıdır, içindekini uyandırmasıdır. Zaten yazmak istiyorsanız kendi duygularınızı değil genelde herkesin ortak duygu durumlarını empati yaparak yazmanız gerekiyor. Bu konuda ilk günden bu güne kadar bir basamak atladığımı hissediyorum. Daha çok basamağım var biliyorum. Ama empati her şeyin başı.


Okumayı sevdiğiniz Türk ve Dünya yazarları kimlerdir?
İbrahim Durgut: Cüneyt ARCAYÜREK / Dale CARNEGIE

Yakın tarihte adını duyup okuduğunuz yazarlar kimlerdir?
İbrahim Durgut: Cüneyt ARCAYÜREK/Derin Devlet, Soner YALÇIN /Siz Kimi Kandırıyorsunuz? , Niyazi TILISBIK- Özdemir AKBAL/ İstihbarat ve Türkiye, Hanefi AVCI/ Haliç’te Yaşayan Simonlar, Cezmi ERSÖZ/ Açıkla Bana Bu Işığı, Mustafa BALBAY/ Zulümhane, Zeynep ATAÇ / Ağustos Esintisi, Cemal SÜREYA / 100Aşk Şiiri(Antoloji), Kahraman TAZEOĞLU/ Yaralı, Araz, Hikmet Anıl ÖZTEKİN/ Elif Gibi Sevmek, Ahmet BATMAN / Bana İkimizi Anlat





Benim bir de yemek kültür bloğum var. Yemek yapmak ve yemek yemek ile aranız nasıl?
İbrahim Durgut: 17 yaşımda çıktım annem ve babamın evinden. Üniversite, askerlik iş derken kendi ayaklarımın üzerinde dura dura yemek yapmasını temizlik yapmasını çamaşır yıkamasını ütü yapmasını yani çoğu şeyi öğrendim. Çokta güzel yemek yaparım. Çünkü yemek yapmakta duygu işidir. Nasıl yazmak için duygu gerekli ise yemek yapmak içinde duygu gerekli olduğuna inanırım. Yemekten çok yapmayı daha çok severim mesela. Açlıkla ilgili bir problemim yok. Zaten mecburiyetten yemek yerim. Sağlığım için yemek yerim.


Farklı kültürlere ait yemekleri sever misiniz?
İbrahim Durgut: Evet severim. Üniversiteyi Gaziantep’te okuduğum için oranın mutfağı da güzeldir.


Yemek yapmak yazı yazmak… İçinizde hangi duyguların esmesine neden oluyor?
İbrahim Durgut: İkisinde de bir eser ortaya çıkıyor aslında. Bu son derece mutluluk verici... Yemek yaparken hangi malzemeleri hangi zamanda koyacağınız önemlidir. Aksi takdirde istediğiniz tatları yakalayamazsınız. Yazarken de kelimelerin doğru kullanılması gerekir ki okuyucuya o duygu geçsin. Her anımsadığında ya da yaşadığında yazılan yüreklere dokunan yazılar aklına gelsin izi kalsın.


Sevdiklerinize özel günlerde yaptığınız bir yemek tarifini bizimle paylaşır mısınız?
İbrahim Durgut: Oğlumun en sevdiği pilav ve köftenin tarifini verebilirim.

Pilav için; 2 bardak pirinç ilk önce tencerede biraz kavrulur. Daha sonra 4 bardak sıcak su (daha önceden kaynatılan tavuğun suyu) ve tuz ilave edilerek suyu bitene kadar kaynatılır. Daha sonra demlenmesi için 20dk bir bez ile kapatılarak bekletilir.
Köfte için ise; 500gr kıymaya 1 yumurta, 1 paket kabartma tozu biraz nane, biraz kekik, biraz karabiber, 3 dilim rendelenmiş kuru ekmek, 1 adet rendelenmiş soğan, biraz tuz. Daha sonra bunların hepsi yoğurularak 20dk beklettirilir. Daha sonra elimize biraz sıvı yağ dökerek harmanlanmış kıymaya elimizle şekil vererek hazırlarız. Hazırlamış olduğumuz köfteleri ocakta beklettiğimiz tavamıza koyar kızartırız. Sonrada afiyetle yeriz.


Gelecek ile ilgili projelerinizden söz eder misiniz?
İbrahim Durgut: Geleceğe dair düşündüğüm birkaç proje var aklımda. Ama bunlar için öncelikle okuyucu kitlelerinin izlenmesi gözlemlenmesi ve araştırılması gerekiyor. Şimdilik bunlara pek vaktim olmuyor. Mesela çocuklar için hikâye ve masal kitapları düşünüyorum bu projelerimden bir tanesi. Şan dersi alıp yazdığım şiirlerimi seslendirmek istiyorum.


Röportajı yapan siz olsaydınız, sorulmamış hangi soruyu kendinize sorardınız? Sorduğunuz soruya cevabınız ne olurdu?

İbrahim Durgut: En büyük hayaliniz nedir? Bu hayalinizi gerçekleştirebildiniz mi? İnsan hayallerinin peşinden gitmeli mi?
En büyük hayalim kitap çıkartmaktı bunu başardım. Şimdi diyorum ki eğer içinizde yazmak varsa ve gerçekten böyle bir amacınız varsa hayaliniz varsa bence ertelemeyin derim. Ve hiçbir şeyini ertelememeli insan. Çünkü bugünün yarını yok…


Sorularıma içtenlikle cevaplar verdiğiniz için teşekkür ederim…

Lale Bollukcu