4 Ekim 2016 Salı

Aysel Hacır: Aşk, olmazsa olmazlardandır benim için; aklın çarpıntı ve hazla tutulması, bir kanma ve karşı koyulmaz bir cezbedilme halidir.


    İlk romanı “Ah Menekşe” ile edebiyat dünyasına adım atan değerli yazar Aysel Hacır ikinci romanı “Celile Hanım” ile tüm okuyucuların gönüllerine taht kurdu.

     “Celile Hanım” romanında Nâzım Hikmet’in annesi ressam Celile Hanım ile Yahya Kemal’in aşkını anlatır. Tam 100 yıl önce birbirlerini delicesine seven fakat sonunda birbirlerine kavuşamayan âşıkların hazin aşk hikâyesi…  


“Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,
Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,
Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum,
Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı.”

Yahya Kemal Beyatlı







Aysel Hacır kimdir, bize kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Hemşin doğumluyum ancak ilk, orta ve üniversite eğitimimi ben çok küçük yaşta iken ailece yerleştiğimiz İstanbul’da tamamladım. Bir sigorta şirketinde başlayan iş deneyimimi, reklam ajansı ve hazır giyim ihracat alanında sürdürdüm. 


Yazmaya lise yıllarında başlamışsınız. Edebiyata olan tutkunuz nasıl başladı?
Doğrusu farkında değilim. İlkokuldan itibaren düzgün cümle kurma ve kendimi iyi ifade etme ile ilgili bir derdim olduğunu hatırlıyorum. Belirli bir bilinç düzeyine ulaştıktan sonra da okuduğum kitapların hikâyesi ile değil, cümleleriyle ilgilendim, her kitapta altı çizilecek cümleler aradım. Bu arada belki söz etmeye değer; lise yıllarında pek çok arkadaşımın aksine Divan şiirini de sevdim ve şiirleri anlamak için sözcüklerin Türkçe karşılıklarını öğrendim.


Ah Menekşe, sizin ilk kitabınız. Ne zaman kitap yazacağım dediniz?
Kişisel dertler, toplumun, ülkemin dertleri ilk ne zaman şiddetle dürttü beni, kendime saklamak üzere denemeler ve hiç göndermediğim o mektupları yazmaya ne zaman başladım, bilmiyorum. Çok da önemli değil zaten, ilk gençlik yıllarımdan itibaren dokunan hiçbir şeyi omzundan kaydırmayı beceremeyen biri olduğumu biliyorum. Ancak bir gün, anneciğimin düşmesi sonucunda kalçasının kırılması ve ameliyat sonrası bakıma muhtaç hale gelmesi üzerine benim de işten güçten el çektiğim bir dönemde, duygusal ve düşünsel birikimlerimi açığa çıkarmak, paylaşmak ihtiyacı ağır basmıştı. İlk kitap konusu olarak da nispeten kolay ifade ve halledebileceğimi düşündüğüm aşkı seçtim ve adını Ah Menekşe koydum.


Yazı yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Yazı yazmak bir dışa vurum, sayfalara not düşme, bir tür soyuttan somuta geçme hali ve nihayet bir tatmin, bana göre.


Yazı yazmadığınız zaman kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Dostlarla zaman geçirmek, söylemek, dinlemek, gözlemlemek, okumak, müziğe kulak vermek de yazmak kadar değerli benim için. Beslendiğiniz seanslardır onlar, dağarcığınızda biriktirirsiniz. Biriktirmeden yazamazsınız zaten. 


Bir yazar için zaman ne demektir?
Ruh halinize göre değişen bir kavramdır zaman. Bazen bolluğu, bazen azlığı sorundur. Geçsin istediğiniz de olur, hiç geçmesin dediğiniz de. En katlanılmaz hali de, sizin nicedir iple çektiğiniz bazı anlar için sergilediği ısrarcı telaşsızlığıdır.


İkinci romanınız Celile Hanım ile okuyucuların kalbinde taht kurdunuz. Gerçek bir aşk hikâyesini işlemek aklınıza nasıl geldi?
Gerek Nazım Hikmet gerekse de Yahya Kemal Türkiye tarihinin ve özellikle edebiyatının ağırlığı olan isimleri, malum. Her Nazım denildiğinde ya da Yahya Kemal adı geçtiğinde kaçınılmaz bir çağrışımdı Celile Hanım benim için. Döneminin çok ilerisindeki bu güçlü kadına, Nazım’ı doğurmuş bu kadına içten içe bir hayranlık duyuyordum belki de. Bir gün Büyükada’da sağlı sollu köşklerin arasından, tarihin içinden geçerek yürürken, aklıma düştü yine Yahya Kemal ile aşkları. Yazacağım dedim ve yazdım.


Celile Hanım romanını yazarken nasıl hazırlandınız? Yazım süreci ne kadar sürdü?
Okudum, durmadan okudum, araştırdım ve bir kaynaktaki herhangi bir bilgiyi kitabıma aktarmadan önce mutlaka başka bir kaynakla da teyit ettim ki bu, sürecin en zahmetli bölümüydü. Doğrusu Yahya Kemal ile ilgili sayamayacağım kadar çok kaynağa ulaşma olanağı bulmama rağmen, Celile Hanımla ilgili olarak hayal kırıklığı yaşadım; hakkındaki yayımlar çok sınırlıydı. Kitabın okurlara ulaşmadan önceki sürecin, araştırma ve yazma dâhil, iki yıla yakın sürdüğünü söyleyebilirim.


Yazdığınız iki romanda da aşk var. Sizce AŞK nedir? Bize aşkın tanımını yapabilir misiniz?
Aşk, olmazsa olmazlardandır benim için; aklın çarpıntı ve hazla tutulması, bir kanma ve karşı koyulmaz bir cezbedilme halidir.


Yeni bir roman çalışmanız var mı?
Nicedir bir hareketlenme var içimde, öyle görünüyor ki yeni bir hikâyenin şekillenmesi artık çok yakın.


Aklınıza gelen fikirleri not alır mısınız?
Hayır, bunu hiç yapmadım. Sonradan, aklıma gelenin ne olduğunu hatırlamaya çalışırım; bu durumun Karadenizlilikle bir ilgisi olabilir mi acaba?


Benim bir de yemek blogum var. En sevdiğiniz yemek hangisidir?
Ne kadar nadide lezzet tarifleri vardır bloğunuzda, kim bilir. Farklı yemek yapmak istediğimde mutlaka bakacağım. Ama ben en çok Türk mutfağını seviyorum galiba, o mutfaktan da karnıyarığı! Bir de ehil elden çıkmışsa, iki öğün üst üste yiyebilirim hani!


Farklı kültürlere ait yemekleri sever misiniz?
Evet mi desem, hayır mı desem, bilemedim. Günümüz farklı lezzet düşkünü insanlarının aksine, ben Uzakdoğu mutfaklarına rezervle yaklaşıyorum mesela. Lezzet anlayışım Batı mutfağına, özellikle İtalyan ve kısmen de Fransız mutfağına daha yakın.


Yemek yapmak, yazı yazmak… Size nasıl duygular veriyor?
Her ikisine de üretim, hatta bir tür sanatsal üretim diye bakıyorum. İkisinin sonunda da tatmin var…


Sevdiklerinize özel anlarda yaptığınız bir yemeğin tarifini verebilir misiniz?
Böyle zamanlarda en çok rokfor soslu bonfileyi tercih ediyorum galiba. Tarif demeyin, çünkü tarifini internetteki site veya bloglardan almışımdır mutlaka. Ancak elimin lezzetli olduğuna dair rivayetler var.


Röportajı yapan siz olsaydınız, kendinize sorulmamış hangi soruyu sorardınız? Cevabınız ne olurdu?

Kendinize en çok sorduğunuz soru nedir? Nedir nedeni bu baş döndüren kötüye gidişin? Ne oluyor dünyaya? İnsanlara, insanlığa ne oldu? Diye sorarım
Galiba dünyanın çivisi çıktı, insanlık da öldü!


Röportaj teklifimi kabul edip içtenlikle cevapladığınız için teşekkür ederim.
                                                                                                     

Lale Bollukcu