Kurşun Kalem edebiyat dergisinin düzenlediği korku öyküleri yarışmasını Mina adlı öykü dosyasıyla kazandı. Sevgili yazarımızla korkunun labirentlerinde kaybolduk…
Zeynep Çolakoğlu kimdir? Bize kendinizi
kısaca tanıtabilir misiniz?
Ben teşekkür ederim. Melankolinin izlerini yazıya döken, döngülerle,
melodilerle var olan bir yazar, müzik eleştirmeni ve hayata yamuk bakan bir kimya
mühendisiyim.
“Büyülü Sözlük” araştırma
kitabınızı yazmanızı sağlayan etken ne oldu? Yazım hazırlığı aşamasında nasıl
bir araştırma yaptınız?
Büyülü Sözlük Altay Öktem’in genel yayın yönetmenliğini yaptığı Karakalem
Yeraltı Edebiyatı Dergisinde bir köşeydi. Köşenin ilgi çekmesiyle birlikte Marjinal
Kitaplar, Büyülü Sözlük’ü kitaba dönüştürmeyi teklif etti. Editörlüğünü de
Altay Öktem yaptı. Böylece büyülü
maddeleri daha uzun uzun anlatma fırsatım oldu benim de. Yazım aşaması iki
koldan ilerledi; biri yazın araştırmaları diğeri de müzik. Yazın kısmında aslında
yaşamımda hep birlikte olduğum dünya mitolojilerini, efsaneleri, fantastik ve
korku edebiyatını biraz daha merceğe aldım, farklı kültürlerin yerel
öykülerinin peşinden giderek mistik evleri, korku müzelerini, kütüphanelerini
gezdim. Müzik kısmında ise Heavy metal’in sembolik dünyası, şarkı sözleri
üzerine yaptığım söyleşiler, araştırmalarım, festival günlüklerim Büyülü Sözlük’e
ruhunu verdi.
Kurşun Kalem edebiyat
dergisinin düzenlediği korku öyküleri yarışmasında Mina adlı öykü dosyanızla
ödül kazandınız. Korku edebiyatına olan tutkunuz nasıl başladı? Sizi korku
türünde öykü yazmaya sevk eden ne oldu?
Korku içimden taşan bir duygu durumu gibi. Yatılı okuduğum lise
yıllarımda gece arkadaşlarımı başıma toplar korku hikâyeleri anlatırdım.
Bazıları uyuyamazdı ama dinlemekten de kendilerini alamazlardı. Bu hikâyeleri
bir yandan yazılı hale de getiriyordum. Korkuyla olan bu yolculuğumda Mina yeni
kapılar açtı. Bu kapıların ardında hayatımda çok özel bir yeri olan Mine Ömer
ile tanıştım.
Korku öyküleri yazarken hazırlık
çalışmalarınızı nasıl gerçekleştiriyorsunuz?
Her anım hazırlığın bir parçası aslında. Zihnim beslenmek istediği yere
doğru beni yönlendiriyor. En büyük ilham kaynağım bana yaşamı yansıtan ikizim
ve ruhumu titreten black metal müziği. Kara tınılar adım attığım her yerde
benimle birlikte var olurlar. Bir de yazım sürecinin kolay akmasını sağlayan
eşlikçim var; farklı pelerinlere bürünse de özünde Cabernet Sauvignon olarak
tanınır.
Mina isimli öykü kitabınızın yazım
süreci ne kadar sürdü?
Mina çıktığım en uzun yolculuk diyebilirim. Mina’da yer alan öyküler
girift bir yapıda, karakterler bu evrenin diğer öykülerinde de gezinmeyi
seviyor. Dolayısıyla kısa öykü niyetiyle çıktığım bu patika novellaya evrildi
ve bu süreçte üzerinden birazcık zaman geçmiş oldu. J
Kitaplarınızı yazmaya başlamadan önce bir
toplumsal mesaj düşüncesi ile mi başlarsınız yoksa bu yazarken şekillenebilecek
bir durum mudur?
Bir mesajla yola çıkmam asla. Bence
bu öykünün samimiyetini zedeler. Didaktik bir bakış açısını da otoriter
buluyorum. Benim öykülerimde daha çok başkaldırı var, sınırları zorlamak,
ıstırabı iliklerine dek hissetmek, bir de içine bakmak... Et ve kandan başka
bir şey var orada, bir eksik var ve biz bunu fark ederek toplumsallaşıyoruz.
Mina’daki
öykülerin canlandırılarak tabloya dönüşmesinin fikri nasıl oluştu?
Ressam Aynan Çolakoğlu sıkı
takipçilerimden biri. Öyküleri zihninde canlandırıp üzerine bana sorular sorar
her zaman. Bazen de o bir resim yapar ben üzerine öykü yazarım. Öykü
karakterlerimden Zifir içimizden biri artık çünkü üzerine çok konuştuk. Bir gün
gezi için gittiğimiz Safranbolu’da Zifir’in melankolinin müzikle tedavisini
deneyimlediği konser salonuna çok benzeyen taş bir mahzen karşımıza çıktı. O
gün sahne gözümüzde tekrar canlandı ve bu sahneleri tuval üzerinde
ölümsüzleştirmek istedik. Aynan Hanım Zifir’in bu sahnesini ayrıca üç boyutlu kâğıt
katlama sanatıyla da yaptı. Evimin duvarında öyküye açılan bir pencere gibi duruyor.J Bundan
başka Arzunun Kanatları, Akasya ve Düş Kokusu öykülerinden sahnelerin yağlı
boya tabloları da bulunuyor. Merak edenler AynanArt’dan bakabilirler:
Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar
mıydınız?
Bir kitabın
okuyucusu elbette çok değerli, çok önemlidir. Ancak okunma kaygısı güdülerek
kitap yazılmaz, yazma eyleminden benim anladığım bu değil. Bununla birlikte bu
kaygı zaten bana göre değil zira çalışmalarım hep uç kategorilerde yer alıyor.
Yazma eylemi içten gelen bir durum, başka türlü kendinizle, bu hayatla nasıl
baş edeceğinizi bilemediğiniz için yöneldiğiniz bir akış. Ortaya çıkan eserin
okunması ise çok hoş bir paylaşım.
Yazdığınız kitaplar arasında aklınızda yer eden bir replik ve ya
pasaj var mı?
“ Melankoli
bir döngüydü aslında, içine akan kara sızıntıyla baştan çıktığın, sivri
tırnaklarını ciğerlerinde hissederek yıkımı soluduğun, karanlık bakışlarında
bilinçsizce kaybolduğun kara bir düş, çıkmayı reddettiğin bir çember…”
Zifir/MİNA
Kelimeleriniz nerede, ne zaman kalemin
kâğıtta raks etmesini sağlıyor?
Bunun için belirlediğim bir yer yok,
onları özgür bırakıyorum. Ama sokakları ve yolculuğu ayrı severim yazmak için. Her
daim yanımda not defterim ve kalemim olur. Bazen de paramparça kağıtlarım.
Öykülerimi önce parçalayıp ardından birleştiriyorum.
Okumayı sevdiğiniz Türk ve Dünya yazarları
kimlerdir?
Listem
kabarıktır ama birkaç örnek yazayım.
Türk
yazarlarından Oğuz Atay, Bilge Karasu, Altay Öktem,
Hakan Günday, Aslı Erdoğan, Murat Gülsoy, Nazlı Eray, Mine Ömer, Turgut Uyar,
Nilgün Marmara, Bülent Somay.
Dünya
yazarlarından Edgar Alan Poe, H.P.Lovecraft, Clive Barker, Kafka, John Milton, Jorge
Luis Borges, August Strindberg, Albert Camus, Slavoj Zizek, Alain Badiou,
Judith Butler.
Yakın tarihte adını duyup okuduğunuz
yazarlar kimlerdir?
Hakan Balcı,
Orkide Ünsür, Murat Dural, Galip Dursun, Adam Philips.
Benim bir de yemek kültür bloğum var.
Yemek yapmak ve yemek yemek ile aranız nasıl?
Haz peşinde bir
karakterim var; yemek yapmaya da yemeye de bayılırım. Yapılan yemeklerin
tadımını yapmaya biraz da fazla meyilli olabilirim belki.J Blog’unuzda harika tarifler var, ayrıca takipçisiyim.
Farklı kültürlere ve şehirlere ait yemekleri
sever misiniz?
Farklı tatlar
denemeye her zaman açığım. Gittiğim yerlerin yerel yiyeceklerinin ve içkilerin
tadına bakarım her zaman. Karelya Bölgesinin mutfağına özel bir ilgim var. En
son daha yakından tanımak ve yerinde tatmak için Karelya lezzet turuna çıktım.
Yemek yapmak yazı yazmak… İçinizde hangi
duyguların esmesine neden oluyor?
Yemek yaparken devreye
giren kimya mühendisi yanım oluyor, ölçüm kapları, hassaslık, eser miktarda
ortaya çıkacak aromalar önemli. Yazmak ise 46. kişiliğimin kontrol ettiği bir
süreç, kaotik, sınır tanımaz. İkisi birbirinden bağımsız ancak etkileşim
halinde…
Sevdiklerinize özel günlerde yaptığınız
bir yemek tarifini bizimle paylaşır mısınız?
İlgi alanım daha çok hangi üzümle
hangi aperatif/yemek yakışır şeklinde. Ama değişik bir tarif olması için
Çekya’dan esintiler barındıran turşu peynir tarifimi vereyim. Çekya’da barlarda
biranın yanına getirilen bir mezedir. Crispy Sauvignon Blanc, genç Riesling ya
da Merlot ile de yakışır.
Turşu Peynir (Çekya)
Beyaz peynir dışında yarı-sert dil peyniri, edam,
hellim gibi peynirler alıyoruz. Zeytinyağı, diş sarımsak, renkli karabiberler,
beyaz soğan halkaları, defne yaprakları, siyah zeytin, taze kekik, fesleğen ve bir
de kavanoz ihtiyacımız olan malzemeler. Peynirleri orta incelikte kare şeklinde
keserek kat kat kavanoza yerleştiriyoruz. Aralarına damak tadımıza göre yukarıdaki
malzemeleri serpiştiriyoruz ve zeytinyağı ile ağzına kadar doldurup 10 gün
buzdolabında bekletiyoruz. Ardından kızarmış ekmek ve bira ile afiyetle yiyoruz.
İzmir’de
yaşıyorsunuz. İZMİR denilince sizin için önemli olan üç şey nedir? Neden?
Kendimi herhangi bir yere ait hissetmesem de İzmir Türkiye’nin en güzel
şehirlerinden biri diyebilirim. Benim için burada yaşamın getirdiği üç önemli
şey; kutsal topraklara yani Urla Bağ Rotasına yakın olması, Ege Denizininin
büyüleyici güzelliği ve çeşit çeşit otları, mezeleri ve deniz ürünleriyle Ege
Mutfağı.
Gelecek ile ilgili projelerinizden söz
eder misiniz?
Şu an üzerinde çalıştığım bir kitap
projesi var. Bir yandan Mina için devam öyküleri yazıyorum. Kurşun Kalem
Edebiyat Dergisi için her sayı Büyülü Sözlük köşesinde fantastik/korku
çerçevesi içinde yeni ve tuhaf konular işliyorum ve aynı zamanda yayın
kurulunda hummalı bir çalışma içindeyiz. Headbang Müzik Dergisi ve Bataklık,
Kanlı Teneke fanzinlerinin yeni sayıları için müzikle ilgili makaleler hazırlıyorum.
Röportajı yapan siz olsaydınız,
sorulmamış hangi soruyu kendinize sorardınız? Sorduğunuz soruya cevabınız ne
olurdu?
“Öykülerinizin yolları nelerle kesişiyor?” diye sorardım.
Sanırım buna cevabım ilk etapta
müzik olur. Her öyküyle akıp giden bir melodi var ve öykü tamamlanmadan
şarkısını bulup bağlanıyor. Bununla birlikte Mina’daki öykülerden tüten
görünmez bir duman var, çağrışımlarıyla keyif verici, canlandırdıklarıyla
çarpıcı. Görünür olduğu zaman onu Cabernet Sauvignon, Merlot, Shiraz isimlerinden
tanıyoruz. Bu kesişimler bizi LA şaraplarında Eğitim sorumlusu Sevgili Umut
Öner ile Korku, Şarap ve MİNA etkinliğine kadar götürdü. Bu sene Mart ayında
İzmir’de Mina’nın öykülerinde geçen şarapları, bu şarapların yapıldığı
üzümlerin özelliklerini anlattık ve ardından hep birlikte tadım yaptık. Gotik
temasıyla süslenmiş mekânda özel kostümlerle geçen bir gece oldu. Merak edenler
için facebook sayfasında fotoğraflar var:
Röportaj teklifimi kabul edip içtenlikle
cevapladığınız için teşekkür ederim.
Çok keyifli bir
röportaj oldu, ben teşekkür ederim.
Lale
Bollukçu