15 Mart 2017 Çarşamba

Tek mesleğim yazarlık olacak... İlay Yüksel...

    
     Evlenip bambaşka hayatlara yelken açarken bile bu tatil rituelini hiç kaybetmemiş ailemle geçirdiğim en güzel zaman dilimini hatırlatan sokaktır “Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı”...
     Bende böylesine iz bırakmış bir sokağı, yine her satırı benden izler taşıyan romanımda yer vermek boynumun borcuydu adeta…

     İlerde tek mesleğinin yazarlık olmasını isteyen yazarımız İlay Yüksel ile yazarlık serüvenini konuştuk…




      Öncelikle sizinle söyleşi yapma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler.
      İlay Yüksel kimdir? Bize kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
      1986 yılında Bursa’da doğdum. İlköğretim ve liseyi Bursa’da okuduktan sonra çok sevdiğim Eskişehir’de, Osmangazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünü tamamlayarak mesleğime bir giriş yaptım. 2010 yılından bu yana Bilgi Teknolojileri sektöründe öncü firmalarda Proje Yönetimi yapıyorum. 2012 yılından bu yana evliyim ve İstanbul’da yaşıyorum. İşimden geri kalan zamanımda bolca kitap okumaktan ve ahşap ve dekoratif boyama yapmaktan keyif alıyorum.

       Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı’nda, sizin ilk kitabınız. Roman yazmaya sizi teşvik eden ne oldu?
       Kendimi bildim bileli yazıyorum, kendimi en iyi yazarak ifade edebildiğimi düşünüyorum. Okumayı öğrenip, bulduğum her şeyi okuduğum her dönemde, hep kendi öykülerim de oldu. Çocukluğumdan beri bu öyküler hep vardı. Bu öykülerin bazılarını yakınlarımla paylaşırken, bazılarının henüz uzun yolu olduğunu bildiğim için kendimde tutmayı tercih ediyordum. Her çağımda, dünya görüşüme, karakterime dair izler taşıyan bu hikâyeler benimle birlikte büyüdü ve geliştiler. Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı’nda, bunlar içinde hikâyesine en güvendiğimdi.

       Kitabınızın ismi memleketim olan Gümüşlük’teki bir sokağın ismi. Nereden aklınıza geldi bu ismi kullanmak? 
        Küçüklüğümden beri her yaz ailemle birlikte Bodrum’da tatil yaparız. Birbirine çok düşkün ailemle Bodrum’da her yıl uğramaktan vazgeçemediğimiz bir yerdir Gümüşlük. Tanınmaktan uzak, sakin bir köyken de Tavşan Adası’na beraber yürür, adaya ismini veren tavşanları görmeden dönmezdik. Daima evimizin bir üyesi olan kedilere olan ilgimiz sebebiyle, o eski tahta üzerine, beceriksizce yazılmış ve tüm güzelliği de buradan gelen sokak ismi “Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı”nı görür görmez bayılmıştık.
         Zaman içinde eskiyen “Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı” tabelasının yanında, her yıl fotoğraf çektirerek nasıl büyüdüğümüzü, yaş aldığımızı izlemek bile mümkündür. Yoğun bir iş temposuna hayatını teslim etmiş anne ve babamızla bir arada tatil yapmayı heyecanla bekleyen çocuklarken, şehir dışına okumak üzere yola çıkan çocuklardan; hatta evlenip bambaşka hayatlara yelken açarken bile bu tatil rituelini hiç kaybetmemiş ailemle geçirdiğim en güzel zaman dilimini hatırlatan sokaktır “Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı”. Bende böylesine iz bırakmış bir sokağı, yine her satırı benden izler taşıyan romanımda yer vermek boynumun borcuydu adeta…

        Kitabınızı yazarken nasıl hazırlıklar yaptınız? 
        “Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı’nda”nın konusu, kurgusu ve vurgu yapmak istediğim noktalar bir miktar hazırdı diyebilirim. Maalesef her zaman çok planlıyımdır, romanıma  oturmadan bu planı da kafamda haftalarca oturtmaya çalıştıktan sonra ilk satırımı yazmaya başladım. Kurguma güven duyup ilk sözcüklerime başlamadan önce eşime ve kız kardeşime haber verdim. Uzun soluklu bir romana başladığımı, yoğun iş temposundan kalan zamanın büyük kısmını buna ayıracağımı anlattım. Çok merak duyacaklarını bilmeme rağmen bitene dek tek bir bölüm bile okuyamayacakları konusunda onları ikna ettim. Kafamdaki kurguya yalnızca kendim yön vermek istiyordum, onlar da en yakınlarım olarak bu konuda bana eşsiz bir destek sağladılar.

          Kitabı yazarken en yoğun şekilde, Türkiye’de korunmaya muhtaç çocuklar için neler yapıldığına, neler yapılabileceğine ve konunun Dünya’daki örneklerine dair araştırmalar yaptım. Ailesinden herhangi bir sebeple ayrı düşmüş çocuklar her zaman en hassas olduğum konu olmuştur. Tüm önyargıma rağmen bu çocukların bir aileye kavuşturulması ya da en azından yaşadıkları kurumlarda bağlılık duygusunu tadabilecekleri kişilerle bir araya gelebildikleri örnekler de olduğunu görünce bunun yaygınlaşması için romanımda bu konuyu elimden geldiğince işlemek istedim. Hele bir de çocuk sevgisini tüm hücrelerinde yaşamasına rağmen çocuk sahibi olamayan ebeveyn adayları da olduğunu düşünürsek, iki tarafın bir araya getirilmesini kolaylaştıracak kurum ve kişilerle ilgili bir hayalimi anlatma şansı verdi bana “Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı’nda”. Bu sayede öğrendiklerim ve insanlara ulaştırdığım bilgiler için bile “İyi ki” diyorum, yolum bu sokağa düşmüş…


          Kelimeler nerede, ne zaman kalemin kâğıtta raks etmesini sağlıyor?
           Bizler gibi, gecesi gündüzü olmayan, mesaisi bitmeyen Bilgi Teknolojileri sektöründe çalışan kişiler için vazgeçilmez olan hobilerini icra etmek çoğu zaman zor olabiliyor. Hele bir de sözcükler, siz her hazır olduğunuzda hazır şekilde sizi beklemiyorsa… Hemen her akşam, bilgisayarımı açıp, o gün yazıya dökmeyi planladığım bölüm kafamda hazır bile olsa tek satır yazamadığım günler  oldu, oluyor. Diğer taraftan kurguda ilerlemekte güçlük çektiğim bir gün, ilk sözcüğü yazmakla birlikte çevreden tamamen soyutlanıp saatlerce kalkamadan öykünün bir karakteri olup gerçek hayata dönemeden yazdığım da çok oldu. Bu sırrı çözmek için çok uğraştım, sonunda kelimelerin çoğu zaman, farklı mekânlarda saklandıkları yerlerden çıkıverdiklerini keşfettim. Bunun sonucunda, “Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı’nda” boyunca hemen her hafta sonu bilgisayarımı aldığım gibi sokaklara çıktım. Bazen denizi görüp, kokusunu duyabildiğim yerlerde, bazen sımsıcak ambiyansı ile ev sahipliği yapan Kadıköy – Moda kafelerinin açılmasıyla  başlayıp, son misafirleriyle birlikte noktayı koyduğum oldu. Hikâyeme mekânlar kadar, beni ben yapmış, müzik zevkimi oluşturmuş şarkılar da yön verdi. Bir kısmını romanımda da kullandığım bu parçalar sizin de tabirinizle sözcüklerin kâğıtta raks etmesini kolaylaştırdılar.

           Yazı yazmak sizin için ne ifade ediyor?
           Yazmak, kendimi daha iyi ifade etmeme ve yine kendimi daha iyi tanımama yardımcı oluyor. Bu sayede eksiklerimi görüyor, kendimi geliştirme fırsatı bulabiliyorum. Hayatın akışında karşılaştığım pek çok kritik ana ve olaya verdiğim tepkileri yazdığımda bir kez daha düşünme şansım oluyor. Sıcağı sıcağına verdiğim tepki ve öncesinde karşılaştığım olay bir kez daha önümde olduğundan hep kendi tarafımdan bakmamış oluyorum; satırlar bana üçüncü bir kişiymişçesine yön verebiliyor.

          Ayrıca hayata dair görüşlerimi, önemsediğim sosyal mesajları hikâyeler içerisinde insanlarla paylaşmayı çok daha etkin buluyorum. Ancak hepsinden önce bana çok iyi geldiği için ve daima ihtiyaç duyduğum için yazıyorum ve yazdıklarımın insanlara ulaşmasıyla birlikte, yazarlığın bana açtığı yenidünyaların, yeni insanların ve bu insanların hayal güçlerinin bana çok iyi geldiğini hissediyorum.

          Okumayı sevdiğiniz Türk ve Dünya yazarları kimlerdir?
          Öncelikle tür olarak elimden geldiğince yoğun bir yelpazede okumaya çalışıyorum. Türk yazarlar arasında her kitabını ayrı bir keyifle okuduğum yazarlar; Oğuz Atay, Zülfü Livaneli, Erdal Öz, Can Dündar, Aziz Nesin, Ayfer Tunç, Ahmet Ümit, Ayşe Kulin ve Nihal Yeğinobalı’dır. Yabancı yazarlar arasında ise vazgeçilmezlerim; Stefan Zweig, Jose Mauro  De Vascencelos, Bulgakov, Ayn Rand, Jodi Picoult, Jean Christopher Grange, Tolkien, Kosinski, Patrick Süskind, Paulo Coelho ve Astrid Lindgren’dir.

             Yakın tarihte adını duyup okuduğunuz yazarlar kimlerdir?
              Yakın zamanda adını duyup kitaplarını çok sevdiğim yazarlar arasında ilk sırada Günay Gafur geliyor. Kendisi Türkiye’de polisiye alanında bana kalırsa en başarılılar arasında sayılmaya aday bir kaleme sahip. Ayrıca yine benim bu yıl kitaplarıyla tanışma fırsatı bulduğum Sezgin Kaymaz’ın satırlarını çok samimi, içten buluyorum.

           Benim bir de yemek kültür bloğum var. Yemek yapmak ve yemek yemek ile aranız nasıl?
           Maalesef yaşamak için yiyenlerdenim. Önce annem sonra da eşim iştahsızlığımla uğraşıp durmuştur. Ne uğruna bir şeyler feda edebileceğim ne de asla ağzıma sürmem diyeceğim bir yemek sayamıyorum. Ancak tatlı ve çikolataya zaafım var, özellikle tatlılar konusunda geleneksel hamurlu tatlılarımızdan, Dünya’nın her yanında ünlenen sütlü, kremalı tüm tatlıları ayrı ayrı seviyorum. Bu anlamda farklı tatlar denemekten hatta mümkünse kendim yapmaktan keyif alıyorum 


          Farklı kültürlere ait yemekleri sever misiniz?
           Kesinlikle, yeni lezzetler denemekten çok büyük keyif duyuyorum. Özellikle İtalyan mutfağını damak tadıma en yakın mutfaklar arasına koyabilirim. İtalya’nın sabahtan öğlene dek tatlı kruvasan hamuru kokan sokaklarının, havanın kararmasıyla birlikte pizza hamuru kokmasından çok keyif almıştım. Diğer taraftan tatlı tutkumu göz önünde bulundurduğumda Fransa’nın tatlı mutfağını çok cezbedici buluyorum, oralarda her güne pain au chocolate ve kahveyle başlamak benim için ayrı bir tutku olurdu… Çok acı olmaması şartıyla Meksika yemeklerini çok seviyorum, Çin yemekleri konusunda da yeniliklere oldukça açığımdır. Ne var ki deneyimlediğim tüm mutfakları sayarken, maalesef hiç biri Gaziantep’te katmerimin gelmesini beklerken duyduğum heyecanla eş olamaz… Mutfağımızın gerçekten zenginlik konusunda eşsiz olduğunu düşünüyorum.

           Yemek yapmak yazı yazmak… İçinizde hangi duyguların esmesine neden oluyor?
          Yemek yapmak ve yazı yazmanın, her ikisinin de bir şeyler yaratarak, kendiniz dışındakilerin beğenisine sunmak anlamına geldiği için nihayetinde birbiriyle benzeşen eylemler olduğunu düşünüyorum. Yemek yapmak, farklı tatlar deneyimlemek açısından ellerime bu özgürlüğü verirken; aynı şekilde yazı yazmak da kendimi ifade edebildiğim en özgür alan diye düşünüyorum. Açıkçası yemek yapmaktan daha çok yazı yazmaya ihtiyaç duyduğumu söyleyebilirim. Herhangi bir konuda yazdığımda gerçekten ne düşündüğümü kendim görebiliyorum ve bunu en sağlıklı şekilde ortaya koyabildiğimi hissediyorum. Yazdığımda; daha mutlu, daha umutlu ve tamamlanmış hissediyorum…

         Sevdiklerinize özel günlerde yaptığınız bir yemek tarifini bizimle paylaşır mısınız?
       Özel günlerde, babamın memleketi olan Balıkesir’de yapılan “Tavuklu Mantı” yapmayı tercih ediyorum. Tavuklu mantıyı yapmak hem kolay olduğu için hem de göze ve mideye gerçekten hitap ettiği için vazgeçilmezlerimden biridir. 
      Tavuklu mantı için, nohutlar haşlanırken aynı zamanda tam bir tavuk haşlanıp parça parça didiklenir.          Öncesinde hazırlanmış ve fırınlanmış, içi boş mantılar; haşlanmış nohut taneleri ve tavuk parçaları bir arada tavuk suyunda pişmeye bırakılır. 
       Mantıların sıcak suda yumuşaması ile birlikte bu tavuk suyuna tereyağ ve salça eklenir. 
      Tercihe göre sarımsaklı ya da sarımsaksız yogurt ile servis edilir. Henüz denemediyseniz kesinlikle tavsiye ederim.

         Gelecek ile ilgili projelerinizden söz eder misiniz?
          İlerde tek mesleğimin yazarlık olmasını, tüm vaktimi araştırarak ve bunları satırlara dökerek; yeni hikâyeler ve karakterlerle tanıdığım, tanımadığım insanların dünyasına girebilmeyi tüm kalbimle istiyorum. Tüm enerjimi buna harcayarak durmadan üretmeye devam etmek istiyorum. Tabiî ki en öncelikli planım oğlumu sağlıkla kucağıma almak ve onun için olabildiğim kadar kusursuz bir anne olmayı öğrenmek… Sanırım en eşsiz ve kutsal projem bu olacak.

          Röportajı yapan siz olsaydınız, sorulmamış hangi soruyu kendinize sorardınız? Sorduğunuz soruya cevabınız ne olurdu?

          Sanırım bana sunmuş olduğunuz bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirerek, ulaşma şansına erişeceğim kişilere ne gibi bir mesaj vermek istediğimi sorardım… Bu vesileyle gerçekten bunu çok değerli bir fırsat olarak görüyor ve size bu keyifli röportaj için çok teşekkür ediyorum. Soruya geri dönersek, bu soruyu bana sormuş olsaydınız cevabım da şu olurdu; röportajımızın ana konusu “yazmak” olsa da, bana  kalırsa dünyanın en değerli eylemi; “okumak”. Bıkmadan, usanmadan kitap okuyun; yeni zihinlere yolculuk edebilmek, kendinizi tanıyabilmek, içinizde gizlenmiş potansiyeli görebilmek, daima kendi kararlarınızı verebilmek, bu dünyada durduğunuz yerin hakkını verebilmek için sonsuza dek okuyun…

          Röportaj teklifimi kabul edip içtenlikle cevapladığınız için teşekkür ederim.

           Lale Bollukcu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder