16 Aralık 2020 Çarşamba

Sin Eren: Tüm dünya çocukları benim kitaplarımı okuyacak...

 Bir yazarı en çok teşvik eden şey, birlikte yol aldığı yayınevinin “Yazın, hemen basıyoruz” heyecanını yaşatmasıdır. Bana da bu ilham verir. Yazdıklarımın çocuklarla buluşmak için sabırsızlandığını fark ettiğimde gökyüzümde güneş açar. Bulutsuz havada da göç yoluna giren leylekler gibi soluksuz uçarım.



Lale Bollukcu:  Öncelikle sizinle söyleşi yapma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler.

Sizi biraz daha yakından tanımak isteriz. Bize biraz Sin Eren’in hikâyesinden söz eder misiniz?

Öncelikle edebiyata ve edebiyatla ilgilenenlere verdiğiniz değer için ben teşekkür ederim. Ben, yaklaşık on üç yıldır yazın dünyasında yer alan, her geçen gün kendisini daha çok geliştirmeye çalışan, her gece uyumadan önce kendine “Bugün edebiyat için ne yaptım?” diye soran bir edebiyatçıyım. Herkesin bir dünyaya geliş sebebi vardır ya, ben de dünyaya geliş sebebimin “Kalemimle insanlara mutluluk dağıtmak” olduğunu düşünüyorum.

 

 Lale Bollukcu: Edebiyata olan tutkunuz nasıl başladı? Sizi yazmaya sevk eden ne oldu?

 Çocukken az konuşan çok hayal kuran bir çocuktum. Tabii ağız sustukça akıl daha çok çalışıyor. Hep bir şeyler karalardım ve birçokları gibi karaladıklarımı yırtardım. Sonra bir gün mucizevi bir şey oldu. Ortaokulda kompozisyon yarışmasına katıldım ve Türkiye birincisi oldum. Bir çocuk için hangi dalda olursa olsun Türkiye’nin en iyisi olduğunu bilmek, geleceğini o iş üzerine kurma hayalleri kurduruyor. Çok şükür ki hayalde kalmadı. Tabii ben de çok çalıştım. Pes etmek gibi bir huyum yoktur.

 

Lale Bollukcu: Çocuk kitapları yazarı olmanızın dışında senarist yazarlığı, yaşam koçluğu, yazar koçluğu, editorlük ve redaktörlük de yapıyorsunuz. Bütün bunlar nasıl gelişti?

Aslına bakılırsa içinde kadın ve çocuk olan her konu benim için çok özel… Bu yüzden alabildiğim kadar çok eğitim alıp azlarımı çoğalttım. Çocuğun derdini bilmezseniz üzerine yazamazsınız. Kadının ne söylerken aslında neyi kasdettiğini bilmezseniz kadın temasını olması gerektiği gibi kusursuz veremezsiniz. Aldığım eğitimler de yeri geldikçe kendisini gösterdi. Başarı başarıyı getirdi. Ilerlediğim her alanda aldığım övgü ve sevgi de başladığım yoldan geri dönmeme engel oldu. Öylece sürüp gitti.

                         

Lale Bollukcu: Benim dönüm noktam dediğiniz an hangisidir?  

 Her zaman söylerim, “Aslında kanatlarım olduğunu hep biliyordum. Ancak bana kanatlarımın yerini sevgili eşim Emrah Eren gösterdi.” Bana, “Hangi konuda yazmak istersen cesurca yaz” dedi. Yani bana uçmam için gökyüzünü açtı. Hala benim için en önemli övgü ve yergi onun fikridir.

 

Lale Bollukcu: Yayınlanan ilk romanınız “İFŞA” ile ilginç  ve bir o kadar da güncel bir konuya değindiniz. “Günümüzde aşkı ve sevgiyi sanal alemlerde aramak” konusunu işleyen bu romanınızı yazma fikri nasıl oluştu?

Ben aynı zamanda Gazi Üniverisitesi Edebiyat Fakültesi mezunu bir öğretmenim. “İFŞA” da benim bir lisede öğretmenlik yaptığım zamanda kalbime düştü. Gençlerin birçoğunun internette yanlış insanlarla tanıştıklarını gördüm. Özellikle ailesi dağılmış gençler için sanal dünyanın tehlikeli bir kapan olduğunu fark ettim. Çocuklar ve kadınlar konusundaki hassasiyetim bana bu romanı yazdırdı.

Bu temada yazdığım kitaplara “dur” diyemeyeceğimi de biliyorum. Bu aralar “BÜYÜK KADINLARA HÜKMEDEN KÜÇÜK ADAMLAR” isimli bir kitap üzerinde çalışıyorum. Onun da İFŞA gibi çok ses getireceğine eminim.

 

 Lale Bollukcu: Hem büyüklere hem de çocuklara yönelik kitaplar yazmaktasınız. Hangisi daha keyif verici?    

 Tabii ki çocuk kitaplarından daha çok keyif alıyorum. Çünkü daha çok okunuyor. İmza günlerinde izdiham oluyor. Sevgilerini gözlerindeki ışıktan bile hissedebiliyorum. Bunun ne tatlı bir his olduğunu bilemezsiniz.

 

 Lale Bollukcu: Çocuklara öyküler yazarken nasıl bir yol izliyorsunuz?   

Öncelikle eğitici bir tema belirliyorum. Daha sonra da kitabın iskeletini oluşturuyorum. Kitabı bölümlere ayıramayacak olsam bile hangi sayfada konumu nereye çekeceğimi hesaplıyorum. Sonra da karakterlerim konuşmaya başlıyor. Zaten karakterler doğru oturunca siz konuşmuyorsunuz. Onlar kendi arasında hikayeyi en doğru yere götürüyor.

 


 Lale Bollukcu:  Ayrıca çocuk hikâyeleri serileriniz de var. Seri olarak kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

 Bu, yayınevinin önerisi ile oldu. Çocuklar artık aynı kahramanın farklı maceralarını okumayı seviyormuş. Zaten yazdığınız her kahraman sizin bedeninizden bir parça gibi oluyor. Onu farklı yerlerde gezerken, maceradan maceraya koşarken düşünmek bu yüzden hem eğlenceli hem de doyurucu oluyor. Tabii yazmanın da basit bir yolu…

                                         


Lale Bollukcu: “Futbol Dehası” serisi nasıl ortaya çıktı? Neden özellikle “Futbol”? Bu seriyi yazarken nasıl bir hazırlık serüveni yaşadınız?

 Bu seriyi yazmam için bana ilham veren biri oldu elbette. Bu günlerde Covid ile mücadele ettiğini duydum. Tez zamanda şifa bulmasını diliyorum. Gerekli ilhamı aldıktan sonra Dünya’nın ve Türkiye’nin en başarılı futbolcularını, hayatlarını ve çocukluklarını araştırdım.

Gazete haberi olarak gündeme düşmüş bir olay da serinin ilk kitabına ışık oldu.

 

Lale Bollukcu: Kelimeleriniz nerede, ne zaman kaleminizin kâğıtta raks etmesini sağlıyor?

 Bence bir yazarı en çok teşvik eden şey, birlikte yol aldığı yayınevinin “yazın, hemen basıyoruz” heyecanını yaşatmasıdır. Bana da bu ilham verir. Yazdıklarımın çocuklarla buluşmak için sabırsızlandığını fark ettiğimde gökyüzümde güneş açar. Bulutsuz havada da göç yoluna giren leylekler gibi soluksuz uçarım J

 

Lale Bollukcu: İnsanların çoğu ‘Hayatımı yazsam roman olur’ diye söyler. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

Bence yazmak için en önemli şey istek. Eğer yazar olmaya istekliyseniz çalışarak açığı kapatabilirsiniz. Ama yeteneğiniz olmasına ragmen, hayatınızın sonraki dönemine yazarlığı ertelerseniz, o iş öyle kalır.

Bu arada romanötesi hayatlar da var. Keşke bazıları yazsa, bazıları da hiç yazmasa!

 

 Lale Bolllukcu: Okumayı sevdiğiniz Türk ve Dünya yazarları kimlerdir? Sizi kendine en çok çeken yazar hangisidir? Neden?

 Kim ne derse dersin ben Orhan Pamuk ‘u seviyorum. Yazdıklarıyla beni sürükler, hatta kitap kahramanlarının hislerini duygularıma yükler. Çocuk kitaplarındaysa favorim Muzaffer İzgü.

 

Lale Bollukcu: Yazdığınız kitaplar arasında aklınızda yer eden replik  ya da pasaj var mı?

"Küçük bir çocukken bana kitapların arasında olmanın; binlerce insanla konuşmak gibi rahatlatıcı olduğunu söylerdi. Çünkü onlar hiç taraf tutmadan, kin gütmeden her derdine cevap verecek kadar yakınındadırlar, sevdiğini ya da sevmediğini çekinmeden söyler." Derdi diye yazmışım bir kitabımda. Ben bile yazdığımı unuttum. Ancak okuyucular unutmamış. Bir yorumunda internette yayınlamış. Pek çok hoşuma gitmişti.

 

Lale Bollukcu: Benim bir de yemek kültür bloğum var. Yemek yapmak ve yemek yemek ile aranız nasıl? Farklı yörelere, kültürlere, ülkelere ait yemekleri sever misiniz?

Boğa burcuyum. Yemek yapmayı, yemek yemeyi ve yemek yapanı severim J Afiyetle de yerim. Elimin lezzetli olduğunu söyleyemem ama içine sevgi kattığım her şey efsane olur. Ben demem, yiyenler der.

 

 Lale Bollukcu: Yemek yapmak yazı yazmak… İçinizde hangi duyguların esmesine neden oluyor?

 Burnuna güzel bir yemeğin kokusu gelen insanla güzel bir cümle okuyan insanın gülümsemesi aynı değil mi sizce de?

 

 Lale Bollukcu: Sevdiklerinize özel günlerde yaptığınız bir yemek tarifini bizimle paylaşır mısınız?

 Pankek yapmayı severim. Köşelerdeki yamuklukları çilek ve muz kapatıyor diye olabilir J Un, süt, yumurta, şeker, vanilya ve kabartma tozu. Çok çikolatalı sevdiğim için ben kakao da koyuyorum. Minik minik pişirip; bal, çikolata, fındık, ceviz, muz, çilek ve tabii ki karamelle süslüyorum. Imm harika!

 

 Lale Bollukcu: Gelecek ile ilgili projelerinizden söz eder misiniz?

Öncelikle çocuk kitaplarımın çizgi film olması üzerinde çalışıyoruz. Geleceğin youtube üzerinde olduğu artık su götürmez bir gerçek. Youtube için çocuk filmleri senaryoları yazıyorum. Bu aralar sevgili Elçin Barlas’tan senaryo eğitimi alıyorum. Yakın gelecekte televizyonun içinde olma planım var. Bunun dışında 2021 yılında çocuk kitaplarıma dur deyip roman ve kişisel gelişim üzerinde yazmaya devam edeceğim. Tabii bir de TV8 için dizi senaryoları yazacağım.

 

 Lale Bollukcu: Yazmak isteyenlere nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?

Yazmak, tam zamanlı ve ciddiyetle yapılması gereken bir iştir.

Her gün aynı saatte az da olsa yazın.

Yazdıklarınızı edebiyat dünyası dışında olan kimseye okutmayın. Fikir istemeyin. Sizin gibi hissetmeyenler size anlayamazlar.

Yaratıcı yazarlık atölyelerindense yazar koçları ile çalışmanızı öneririm. Tabii benden daha iyi yazar koçu varsa onunla iletişime geçin ancak herkesi araştırın. Geçmişini ve geleceğini öğrenin.

En iyinin ben olduğuma karar verirseniz de benimle @sinerenkitaplari hesabından iletişime geçebilirsiniz.


Lale Bollukcu: Röportajı yapan siz olsaydınız, sorulmamış hangi soruyu kendinize sorardınız? Sorduğunuz soruya cevabınız ne olurdu?

 

Yayınevinizden çıkacak yeni kitaplarınızın ilk müjdesini buradan vermek ister misiniz?

Elbette, bildiğiniz gibi Ephesus Yayınlarının yazarıyım. 2020 yılında Futbol Dehasını 3 seri olarak çıkardık. 2021 Ocak ayında da Mustafa Mıstık adlı 7 serilik kitabımız çıkıyor. Sonrasında Fenoman Oldum Abisi, Tonguç’un Tohum Bankası, Derya Kuzusu Bunlar ve Dino DNA çıkacak. Çocukların bayılarak okuyacağı muhteşem seriler geliyor. Bu konuda ben de çok heyecanlıyım. Kitap fuarlarının yeniden açılması ve çocuklarla yeniden buluşmak için sabırsızlanıyorum.

 Sizlerle sohbet etmek harikaydı.

Yazarlığa dair merak ettiğiniz tüm sorular için bana au.sineren@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Sevgilerimle, Sin.

Lale Bollukcu: Röportaj teklifimi kabul edip içtenlikle cevapladığınız için teşekkür ederim. Masmavi sevgilerimle...


1 Aralık 2020 Salı

Güldükçe gözlerinin içi gülen Gastronomi uzmanı Şef Özlem Mekik: Tam Bir Sunum Bağımlısıyım...

             



Uzun zaman önce yaptığım harika röportajlardan biri..

Güldükçe gözlerinin içi gülen, sıcacık içten bir kişi...

Gastronomi uzmanı, usta şef Özlem Mekik...


          Öncelikle sizi biraz daha yakından tanımak isteriz. Bize biraz Özlem Mekik'in hikâyesinden söz etseniz…

            Doğma büyüme İstanbul’luyum…  Çok iyi yemek yapan bir annenin kızıyım. Bu yüzden, aslında çocukluğumdan buyana, iyi bir şef ile birlikte büyüdüm. Haliyle yemek, mutfak, sunum hep hayatımın bir parçası oldu. İstanbul Üniversitesi Turizm bölümü mezunuyum. Mezun olduktan hemen sonra, çalışma hayatına atıldım. Turizm ve gıda sektörlerinin önde gelen kuruluşlarında, çok çeşitli görevler üstlendim. Bu esnada,yurtiçinde ve yurtdışında restoran, servis yönetimi ve kalitesi, gıda hijyeni ve turizm pazarlaması yemek yapabilme becerilerimi arttırabilmek konularında eğitimler almaya devam ettim. Çünkü eğitim benim için gelişimin en önemli parçası. Ardından, artık kendi yaratıcılığımı kullanarak sıfırdan bir şeyler hayata geçirmek istediğim zaman da, sadece kendime olan inancımı ortaya koyarak, 2005 yılında Ziyade Fasıl’ı açtım. Her aşamasında çalıştım ve bugün İstanbul gece hayatına yön veren mekânlardan birinin sahibi olarak, gurur duyuyorum. Ve sonrasında, gastronomi eğitmenliği kimliğim ile mutfak sevdamı bir araya getirmek istedim. Ayrıca, Türk Mutfağı ve Türk Gastronomi sektörünün hak ettiği değeri kazanması amacıyla Lezzet Markaları Derneği Başkan Yardımcılığı ve Lezzet Yazarları Dernek Başkanlığı yapıyorum.

 

 

Sizce herkes yemek yapabilir mi?

Yoksa bu ayrı bir kabiliyet mi?

            Herkes yemek yapabilir, tek püf nokta, yemek yapmanın matematiğini çözmüş olmak.  Tabii matematiğin yanında yaratıcılıkta olmalı. Bunlar içinde elbette yetenek olmazsa olmaz. Önemli olan neye sahip olduğunuzu bilmek ve bunun farkına varmak. Doğru reçetelerle bir araya getirildiğinde, ortaya yemeği hazırlayanı bile şaşırtacak lezzetler çıkabilir. Aslına bakarsanız sihirli iki sözcük var “istemek” ve “sevgi”. Severek yapılan her şeyin sonucu iyi olacaktır.

 

 

Kendinizi şef olarak mı tanımlıyorsunuz?

Ben kendimi, yemek yapmayı çok seven ve yaptığı yemeği, en az o yemek güzelliğinde sunmayı seven bir mutfak sevdalısı olarak tanımlıyorum. Ama iş profesyonelliğe gelirse, tabi ki şefim. Gastronomi uzmanı, eğitmeni ve yemek yazarıyım. Kendinizi istediğiniz her şekilde tanımlayabilirsiniz, mühim olan, yaptığınız tanımın altını dolduracak donanıma sahip olmanız. Ben hala, “bu temeli daha nasıl sağlamlaştırabilirim?” uğraşındayım. Eğitim serüvenim her daim devam ediyor. Aklınıza gelebilecek her imkânı kullanarak, gelişimimi desteklemeye çabalıyorum. Bunu yaparken de, öğrendikçe, keşfettikçe, öğrenimlerimi kendi içimde analiz ettikçe ortaya çıkanlar beni daha da mutlu ediyor. Kendim de bir eğitmen olduğum için, eğitim ve gelişimin destekçisiyim. Aslında, eğitim ve gelişim her yerde. Üstelik keşfetmenin ve öğrenmenin çok güzel ve keyifli olduğu kanısındayım.

 

 

Farklı mutfakları denemek çok gezip çok tatmak mesleğinizde gerekli midir?

Yemek yemek için değil ama daha iyiyi nasıl yaparımın peşinde tüm dünyayı dolaşabilecek gücü buluyorum kendimde, ama yine de seyahatlerim esnasında birçok lezzeti denemeyi ve nasıl yapıldığını öğrenmeyi tercih ederim. En son ikinci kitabım için Londra’da çok ünlü bir restoranın şefi olan arkadaşım ile eş zamanlı internet üzerinde görüntülü görüşme teknolojisini kullanarak özel bir reçete çalışması yaptık. Farklı bir deneyimdi. Münferit ziyaretlerimde, mutlaka bulunduğum ülkenin yöresel ve geleneksel lezzetlerini tadarım. Bu iyi bir şefin gelişimi ve vizyonu için çok önemli diye düşünüyorum.

 

 

"Günümüz Lezzetleri" adında bir kitabınız var. Nelere dikkat ettiniz kitabı yazarken?

Aslında bu konuda bana ilham veren, biraz da Ziyade Fasıl misafirleri oldu. Yıllardır müşterilerimizin, menümüzde bulunan lezzetlerini tariflerini istiyor olmaları, bana, restoranlarda yiyip, tadına doyamadığımız tatları evde yapabilmek üzerine düşündürdü. Çıkış noktam bu oldu diyebilirim. Bugün restoranlarda tüketmekten keyif aldığımız lezzetleri ev ortamında, endüstriyel hiç bir malzeme veya teknik kullanmadan hazırlayabilme amacıyla yola çıktığım için kitabımın adını “Günümüz Lezzetleri” olarak koydum.

 

 

Lezzet yeterli midir? Sunum gerekli midir?

Yakın çevrem ve takipçilerim “sunum” kelimesinin benim için anlamını çok iyi bilirler. Tam bir sunum bağımlısıyım diyebilirim. Çünkü benim nezdimde, yemek ne kadar güzel ve leziz olursa olsun, eğer sunumu sıradan bir şekilde yapılıyorsa, o yemek tüm cazibesiniz kaybetmiş demektir. Aynı şey tersi içinde geçerli… Yemek çok iyi olmasa da yapılan sunum, psikolojik olarak algıyı değiştirir, bu bir gerçek. Ben Türk kahvesini dahi özel bir sunumla servis ederim. Bu konuklarınızı da onore edecektir. Özetle sunum çok önemli bir husus.

 

 

 

Sevdiklerinize özel günlerde yaptığınız bir yemek tarifini bizimle paylaşır mısınız?

 

PEYNİRLİ SUFLE

 

Tarif Bilgileri:

Pişirme Süresi: 10 dk

Hazırlama Süresi: 5 dk

Porsiyon Sayısı: 4 kişilik

 

Malzemeler:

4 adet yumurta (akları sarıları ayrılmış)

½ su bardağı un

1 yemek kaşığı tereyağı

1 su bardağı süt

Tuz

Karabiber

100 gr Kaşar peyniri

50 gr Beyaz peynir

 

Kapları Yağlamak İçin:

½ yemek kaşığı tereyağı

½ su bardağı galeta unu

Yapım Aşamaları:

1. Sufle kaplarının içini tereyağı ile yağlayın, yağladığınız kaplara galeta unu serpin ve içinin tamamen galeta unu ile kaplanmasını sağlayın.

2. Bir küçük tencereye tereyağını alın, erittikten sonra unu ekleyin ve kavurun.

3. Kokusu çıkan una ısıttığınız sıcak sütü ekleyin. Eklerken sürekli çırpın ki topaklanma olmasın.

4. Tuz, karabiber ekledikten sonra ayırdığınız yumurta sarılarını çırparken tek tek ekleyin. Yumurta sarıları tamamen karışınca ocağı kapatın.

5. Sıcak karışıma rendelediğiniz peyniri ekleyin ve peynir eriyip karışım ılınıncaya kadar karıştırın.

6. Karıştırma kabına yumurta aklarını koyun, çok az tuz ekleyerek önce 3 numara ile sonra 5 numaraya getirerek çırpıcı aparat ile kar gibi oluncaya kadar çırpın. (Çırptığınız aklar kabı ters çevirdiğinizde akmayacak kıvama gelmeli)

7. Hazırlayıp soğuttuğunuz peynirli karışıma bir spatula yardımıyla 2-3 seferde alttan yukarıya doğru karıştırarak yumurta aklarını yedirin.

8. Sufle kaplarını tereyağı ve un ile yağlayın

9. Hazırlanan karışımı sufle kaplarına paylaştırın

10. 200 derece önceden ısıtılmış fırında 8-10 dakika pişirin.

 

 


Şef Özlem Mekik tavsiyesi:

o Çırptığınız yumurta aklarının kar gibi olması için, çırpıcı karıştırma kabında bir damla bile su olmamalıdır.

o Sufle kalıbını çok iyi yağlayın. Yoksa sufleniz düzgün kabarmaz ve taşarak fırına dökülmesine sebep olur.

o Sufle fırından çıkar çıkmaz servis yapılmalıdır. Hemen tüketilmeyen, bekleyen sufle söner

 

 

 

 

Bu güzel sohbet için teşekkürler. Okuyucularımız için var mı son bir öneriniz?

Hep aynı şeyi söylerim konuşmalarımda, ne olursa olsun sevdiğiniz, zevk aldığınız işi yapın. Eğer bu yemek yapmak veya şef olmaksa, mutlaka gelişime açık olunmalı. Her daim keşfetmeye yönelik olmalısınız. Eğitim hiç bitmemeli. Yemeği yapmak kadar sunmanın da çok önemli olduğunu unutmamalı. Ve aslında her şey bir yana sevdiğiniz ve inandığınız yoldan yürümelisiniz. Bu yol, başarı ve mutluluğu getirecektir. Elbette zorluklar oluyor, olacaktır da, ancak pes etmemeli, mücadele etmeyi bırakmamalısınız.


Röportaj teklifimi kabul edip içtenlikle cevapladığınız için teşekkür ederim. Masmavi sevgilerimle...








12 Kasım 2020 Perşembe

21 ARALIK 2020 SATÜRN JÜPİTER KAVUŞUMU VE ALTIN KOVA ÇAĞI


 “Büyük Dönüşüm” dönemine hazır mısınız?

21 Aralık 2020’de Jüpiter ve Satürn Kova burcunda bir araya gelecekler ve bu büyük kavuşum ile birlikte 200 yıllık Kova çağını başlatacaklar. Böylelikle 200 yıldır süren toprak çağı bitecek ve 200 yıllık hava çağı başlayacak. Yeni Düzen beraberinde Büyük Dönüşümü başlatacak.

Önümüzdeki 200 yıllık çağa ayak uydurmaya hazır mısınız? 

Kova Çağı,  Hint mistisizminde “Beklenen Altın Çağ” olarak da anılıyor. 

Ezoterik astrolojide ise Jüpiter ve Satürn'e gezegen çifti olduklarında “Zaman İşaretçileri'' adı verilmiştir. 

Hava elementi aynı zamanda, etrafımızı saran uzay ile ilişkilendirildiğinden “Uzay Çağı” olarak da isimlendiriyorlar.

“Altın Çağ”, “Zaman İşaretçileri”, “Uzay Çağı”... 

Ne denirse densin önümüzdeki günlerin her birimiz için yeni başlangıçlara, yeni öğretilere ve yeni enerjilere vesile olacağını düşünüyorum. 

Kova, astronomidir, astrolojidir, uzay bilimidir. Çoğu astrolog ve bilim insanlarının yaptıkları araştırmalara göre bu kavuşumun Hava elementinde yani KOVA burcunda olması insanoğlunda, bilinç ve zihinsel tekamül sürecinde önemli değişimlere neden olacak. Zaman ve uzay kavramında değişmeler, gelişmeler ve bilinçte büyük sıçramalar yaşanacak.   

Kavuşumun KOVA burcunun ilk derecesinde olması ise açığa çıkan enerjinin en güçlü ve en yalın haliyle hissedilmesini sağlayacak. Aklınıza gelebilecek her alanda dijital teknolojinin çok hızlı ilerleyeceği, yapay zekanın daha da gelişeceği müthiş hızlı bir çağa adım atacağız. Kova burcunun en önemli özelliği özgürlük ve insanların farklılıkları yüzünden ötekileştirmeden herkesin bütünün bir parçası olduğunu kabul etmesidir. 

Okültizm, Parapsikoloji, Ezoterizm ve Teorik Fizik üzerine araştırmaları olan İzmir doğumlu yazar Sayın Ferda ERCAN UYULAN, Jüpiter ve Satürn kavuşum günü olan 21 Aralık’ta; mor renkli olan taşlar, giysiler, mumlar, yiyecekler kısacası Jüpiter'in rengini kullanmamız, olgunun pozitif enerjisini almamız bakımından frekans düzeyimizi yükseltebileceğini belirtmiş...

21 Aralık 2020 tarihinde Jüpiter ve Satürn kavuşumu ile birlikte “Büyük Dönüşüm” başlıyor... 

Büyük kozmik ruhla, Evrenin enerjisiyle bütünleşip birleşmeye, “Altın Çağa”, “Yeni Güçlü Frekansa”, “Büyük Kuantum Sıçramasına” hazır olun...