16 Ekim 2017 Pazartesi

“Senin kitabını yazacağım dedim, ama…” Evrim Milaslı...

      Kelimeler parmak uçlarınızdan satırlara geçerken siz aslında çokta düşünmüyorsunuz ne yazdığınızı. Sadece yazıyorsunuz. Sihir gibi. Kalbiniz, ruhunuz satırlarda dans ediyor… 

                                                                                                                            Evrim Milaslı...








         Fotoğraf çekme tutkusunu doğum fotoğrafçılığı da yaparak şahane işlere imza atarak sürdüren ve kitabının gelirini Kanserli Çocuklara bağışlayan değerli yazarımız Evrim Milaslı ile BODRUM’un günbatımı gibi muhteşem bir röportaj yaptık.

       Bize kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Evrim Milaslı kimdir?
      1981 yılında, 2 çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak Ankara’da dünyaya geldim. TED Ankara Koleji’ni bitirdikten sonra Başkent Üniversitesi’nden mezun oldum. On yıl aile şirketimizde yönetici olarak çalıştım. Aynı zamanda hobim olan fotoğrafçılıkla ilgili uzun süre özel ders alarak profesyonelleştim ve yedi yıldır hikâye fotoğrafçılığı yapmaktayım. On yıllık evliyim ve biri beş diğeri üç yaşında iki tane çocuğum var.  

       Bana Hiç Seni Seviyorum Demedin, sizin ilk kitabınız. Ne zaman kitap yazacağım dediniz ve yazım süreci ne kadar sürdü?
       Ben hayatım boyunca yazdığım için hep söylüyordum. Ama en belirgini şuydu: Babama; ‘senin kitabını yazacağım derdim.’ Kısmet, vefatından sonra oldu. Altı ayda tamamladım ama düzeltmesi, eklemeler ve çıkarmalar derken bir yılı buldu.  

       İlk kopyayı elinize aldığınızda içinizde hangi fırtınalar esti?
      Tüylerim diken diken oldu… İnanamadım. Hâlâ bazen elime aldığımda sayfalarını çeviriyorum ve ‘Bunu ben mi yazdım?’ diyorum. Ve keşke babamda görebilseydi diye düşünüyorum.  

      Okuyuculardan gelen en ilginç geri dönüş ne oldu?
      Çok fazla var aslında. Ama sanırım beni en çok etkileyeni; Batman’dan bana hediyeler yollayan bir okuyucum. O kadar duygulandım ki. Çocuklarıma kadar düşünmesi, annesinin elleriyle ördüğü patikler, işlediği yazma ve daha neler neler… 

       İnsanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ diye söyler. Siz gerçeklerden yola çıkarak ilk romanınızı yazdınız. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?
       Bence herkes kitap yazamaz. Bu gerçekten bambaşka bir yetenek… Ben şanslıyım. Kelimeler parmak uçlarınızdan satırlara geçerken siz aslında çokta düşünmüyorsunuz ne yazdığınızı. Sadece yazıyorsunuz. Sihir gibi. Kalbiniz, ruhunuz satırlarda dans ediyor.

        Kitabınızın gelirini Kanserli Çocuklara bağışlamış olmanızdan dolayı da sizi ayrıca tebrik ederim.
        Teşekkür ederim.

        Yaşadıklarınızı yazarken üzüldüğünüz, sinirlendiğiniz anlar oldu mu?
        Babamın vefat ettiği anları yazarken inanılmaz zorlandım diyebilirim. Tekrar tekrar yaşamak beni inanılmaz üzdü.  

       Yazar olmak, pek çok kişi tarafından tanınmak nasıl bir duygu? Daha önce kitap yazıp yazar olmayı düşünmüş müydünüz?
        Ben inanılmaz mutlu oluyorum. Hiç bilmediğim yerlerde, tanımadığım insanlar benim duygularıma ortak oluyor. Sonra bir şekilde bazılarıyla karşılaşıp tanışmak, onların hikâyelerini dinlemek tarif edilemez bir duygu.
       Yazar olmak benim en büyük hayalimdi. Hep düşündüğüm, dilediğim bir şeydi.

       Gelecekle ilgili projeleriniz var mı?
        Fotoğraf çekmeye devam etmek istiyorum. Bu benim hayattaki en büyük tutkularımdan biri. Ve çokça hikâye yazmak… Şuan ikinci romanım bitmek üzere. En kısa gelecek planım şuan için bu. 

        Hayatınızda en fazla iz bırakan olay veya durum nedir?
        Babamın vefatı ve çocuklarımın doğumları…
  
        Bir yazar için zaman ne demektir?
        Doğru andır. 

        Okumak ve yazmaktan başka ilgi alanlarınız nelerdir?
         Fotoğraf çekmek, film izlemek ve seyahat etmek…  

        Fotoğraf çekmeyi çok seviyorsunuz. Bu sevgi nasıl ortaya çıktı?
        Çocukluğumdan beri hep elimde fotoğraf makinası olurdu. O anlara geri dönüp bakmayı çok seviyorum. Görsel hafızam hep çok iyi oldu. Onun da etkisi var sanırım.
        Hatırlamama sebep oluyor.  

        Profesyonel olarak hikâye fotoğrafçılığı yapıyorum dediniz. Doğum fotoğrafçılığına nasıl başladınız?
        Doğumlar beni hep çok heyecanlandırırdı.               
        Arkadaşlarımın fotoğraflarını ağlaya ağlaya çekerken bir baktım ki tutku halini almış. Bir mucizeye tanık olmak bence doğuma girmek…Her defasında mutluluk sarhoşu oluyorum. Ben sadece doğum değil, düğün, yemek ve kurumsal fotoğrafçılık ve kısa filmde yapıyorum. 

         Kelimeleriniz ne zaman, nerede kalem ile kâğıtta raks ediyor?
        Genelde deniz manzarası olan kıyı şehirlerine gidiyorum. Vakti, içimden taşan yazma aşkı belirliyor diyebilirim. Şuan çalıştığım romanımı daha çok Bodrum’da yazdım. Kapanıp yazmak ruhuma çok iyi geliyor.

        Yeni yazdığınız romanın büyük bir bölümünü BODRUM’da benim memleketimde yazmışsınız. BODRUM ile ilgili üç kelime ve sizin için anlamlarını istesem sizden?
         Mavi, ask, günbatımı…
        Sağım deniz, solum deniz… Masmavi… Gök mavi, yer mavi… Mavi çok mutlu ediyor beni…
         Aşk… Bodrum yazı hatırlatıyor bana. Yaz, güneş, o mis hava ve pır pır eden kalp. Aşk yani…
         Ve Bodrum’un sihirli renklere dönüşen bir günbatımı var.
         Heyecanla beklediğim…

        Okumayı sevdiğiniz Türk ve Dünya yazarları kimlerdir?
         Ben çok ayırmadan herkesi okumayı seviyorum. Ama tabi ki favori yazarlarım var. Ahmet Ümit, Hande Altaylı, Elif Şafak, Zülfü Livaneli, Emrah Serbes,Grange, MaeveBinchy, Sabahattin Ali, PauloCoelho, Nietzsche,  StephenKing gibi.

        Yakın tarihte adını duyup okuduğunuz yazarlar kimlerdir?
        Alper Canıgüzel / Oğullar ve Rencide Ruhlar  

         Benim ayrıca yemek kültür bloğum var. Farklı kültürlere ait yemekleri yemeyi ve ya yapmayı seviyor musunuz?
        Yemeğe çok düşkün biri olmadığım için bu konuda büyük bir iddiam maalesef yok.  Et yemeklerini yapmayı çok severim. Tarif olmadan, içimden geldiğince… Her kültüre ait yemekleri denemeyi çok seviyorum ama yapması sanırım daha az bana göre. 

        Sevdiklerinize özel anlarda pişirdiğiniz bir yemeğin tarifini istesem sizden…
         Kremalı mantarlı bonfile dilimleri…
         Soğanları halka halka doğruyorsunuz. Bolca olması mühim…
         Zeytinyağında pembeleşinceye kadar öldürdükten sonra mantarları atıyoruz ve daha sonrada etleri.
         En sonunda da üzerine kremayı döküp iyice emmesini bekleyip altını kapatıyoruz.
         Afiyet olsun…  

        Yazar olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
          Bolca okusunlar, kalplerinin sesini iyi dinlesinler ve hayal kursunlar. 

         Röportajı yapan siz olsaydınız, size sorulmamış olan hangi soruyu kendinize sorardınız?
          Hayattaki en büyük pişmanlığınız nedir?Sorusunu sorardım kendime. Üniversiteyi yurt dışında okumamak, olurdu cevabım da…  

         Sorularıma içtenlikle cevaplar verdiğiniz için teşekkür ederim…
         Ben teşekkür ederim, bu kadar özenle hazırlanmış sorularınız için.


                Lale Bollukcu

2 yorum:

  1. Harika bir röportaj olmuş. Tüm paylaşımlarınız için teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil