1 Eylül 2016 Perşembe

Zeliha Torun: Yazar değil yazanım…

Karşılıklı oturup sohbet ediyormuş gibi içten, kolay anlaşılır ve akıcı bir dil ile yazılan HASPAM, ilk sayfasından itibaren insanı sarıveriyor. Zeliha Hanım bu kitabında üzüntülerini, mutluluklarını, ümitlerini, umutlarını ve hayatta görüp, duyduklarını,  yaşadıklarını aktarmış.

Hayat koşuşturmacasının içinde nefes almak isteyenlere harika bir kitap yazan Zeliha Torun ile sıcacık kahve tadında bir söyleşi yaptık.




Zeliha Torun kimdir? Bize biraz kendinizi tanıtabilir misiniz?
1983 İstanbul doğumlu, severek evlenmiş olan anne babanın, sevgi dolu tek kızı. İsmini babaanneden almış ve dedesinin ismini taşıyan bir de kardeşi var, iki kardeşler. 23 yaşında evleniyor, güzel bir evliliği ve Allah’ım herkesin evladını bağışlasın 6 yaşında bir kızı var. Müzik ve kahvesi vazgeçilmezi. Nankörlüğe ve oyunlara tahammülü olmayan, herkesi seven ve mutlulukları için kendini paralayan bir tip Zeliha. Esasında artık bu huyunu pek sevmiyor.

Edebiyata olan tutkunuz nasıl başladı?
Edebiyata tutkunluk derken, gerçek edebiyat tutkunlarına ayıp etmiş olurum. Severim, okurum, yorum yapacaksam dahi dikkatli davranırım. Her okuyan diyen kadar okuyorum çünkü. Edebiyat tutkunluğu bambaşka yüksek çıtalı bir konum…

Kitabınızın başında “Yazar değil yazanım” diyorsunuz. Peki, bu kitabı yazmaya nasıl başladınız?
Evet, yazar değilim yazanım dedim, çünkü öyle. Haddim değil öyle yazarmış havalarında takılamam kitabım çıkmış diye. Bu kitabı yazmaya nasıl başladım sorusuna cevabım ise, ben zaten yazıyordum. Kitap çıkarmak maksatlı değil. İçini dökme diyebilirsiniz, içinden gelme diyebilirsiniz adına ne denilir bilmiyorum. Genelde çok duygusalsam veya çok öfkeliysem yazarım dökerim kendimi kâğıda. Arada bir de paylaşırdım sosyal ortamda. Beğenilirdi. Kitap bahsi okulda öğretmenlerim tarafından olsun, arkadaşlarım, ailem, çevrem tarafından olsun hep söylenirdi ama bir gün olsun düşünmemiştim kendim. Sonra bir gün rahmetli Kayahan… Çok severdim, severim… Vefat ettiğinde ona yazdığım bir yazıdan sonra telefon geldi tatlı bir sesten… ‘Kitap basıyoruz sana Zeliş’  Bu şekilde gelişti yani, iyi ki de oldu. Yazılarım sayfalara aktarıldı oradan da sizlere…

Yazı yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Yazı yazmak benim için şarkı söylemek veya dinlemek gibi. Ben çok mutlu olduğumda ya da üzgün olduğumda avaz avaz şarkı söyler ya da dinlerim. Artık genellikle yazıyorum yazıya döker oldum tüm şarkılarımı.

Sizi yazmaya özendiren şeyler nedir?
Beni yazmaya özendiren bir durum yok aslında. İçimden o an yazmak geliyorsa yazıyorum ama özenle paylaştığım doğrudur

En büyük hayaliniz ne idi?
 Müzik öğretmeni olmaktı

Hayatınızda en fazla iz bırakan olay veya durum nedir?
Kızımdan evvel ikizlerim vardı, kaybettim.
O his ve o iz kalıcılığını hiç kaybetmiyor.

Sosyal paylaşım sitesindeki “Kahve Kozalakları” sayfanızda çok güzel sözler yazıp paylaşıyorsunuz. Sayfanızın ismini nereden esinlendiniz? 
“Kahve Kozalakları” benim günlüğüm  Ben kahveyi çok severim, böyle baya baya  Marifet değil ama evde su bitse fark etmem kahve hep stokludur Kozalak durumu ise, kızım bir pazar sabahı eşimle dışarı çıkıyor dönüş yolunda bana bir sürü kozalak topluyor. Ben uyuyordum sesine uyandım koşa koşa geldi  ‘anneciğim bak sana bir sürü çiçek topladım’ diyerek o kozalakları üstüme bıraktı ama yüzüme doğru  Kahve ve kozalağı birleştirdim bende sayfa ismi düşünürken,  güzel oldu sevdim öyle bir isim çıktı ortaya

Kitap ismi olarak ilginç ve bir o kadar da dikkat çekici bir isim bulmuşsunuz. Bu isim nereden aklınıza geldi?
Kitabımın adını editörüm seçti  Bir sohbet esnasında, öyle hiç bir halt olmadığı halde havasından geçilmeyen tiplerden bahsederken üst üste o kadar çok o kelimeyi kullanmışım ki, kulağı çınlasın Tansel abim    ” Zeliş kitabının adı tamamdır ‘HasPam’ olsun”  dedi  Çok ta güzel oldu

Kelimeleriniz ne zaman, nerede kalem ile kâğıtta raks ediyor?
Çok kızmışsam, çok kırılmışsam ya da çok duygusalsam o an yer, mekân, zaman fark etmiyor. Bir bakıyorum onlar çoktan raks haline geçmişler bile her şeyden ve herkesten bağımsız olarak

Benim bir de yemek kültür bloğum var. Yemek yapmak ve yemek yemek ile aranız nasıl? 
Takibe aldım bile bloğunuzu harika.  Yemekle aram iyidir, zaten görüntüm bunu eleveriyor.  Canım istesin çok güzel yemekler yaparım hem de bizim yörelerin mutfağından,  Urfa mutfağı acılı acılı misss...

En sevdiğiniz yemek hangisidir? Farklı yörelere ve kültürlere ait yemekleri sever misiniz?
En sevdiğim yemek ‘Unut Beni’ yemeğidir. Biraz zahmetli bir yemek olduğundan, ‘ beni  yılda bir kere ye, sonra unut ‘ dermiş yemek sana.  Annem, babaannem ve halam üçlüsü yaparken öyle derlerdi.  Komiktir ama ben adından ötürü çok içlenirim o yemeği yaparken de yerken de.  Ekşisi abartılmazsa tadı harikadır. Başka mutfaklara biraz uzağım açıkçası. Sevmem desem hatta daha dürüst davranmış olurum.

Yemek yapmak yazı yazmak… İkisinin arasındaki benzerlikler nelerdir sizce?
İkisinde de emek var tabi ama bence başka ortak bir yanı yok. Yemeğe ne kadar duygu katarsan kat, yazdığın gibi olmaz ki…

Sevdiklerinize özel günlerde yaptığınız bir yemek tarifini bizimle paylaşır mısınız?
Şişbelek ve unut beni yaparım. Şişbelek gene bizim oranın çorbası sayılıyor yani benim için öyle en azından. Bu ikisin bulunduğu sofrada mutlaka en sevdiklerim vardır.  Unut beni yemeğinin tarifini verebilirim.

 UNUT BENİ
 MALZEMELERİ
1 su bardağı Nohut, 1 paket pirinç unu, 250 gr. çiğ köftelik kıyma, 1 çay bardağı katı yağ, 2 yemek kaşığı kadar biber ve domates salçası, yarım kilo kadar kuşbaşı et, karabiber, tuz, nane, çok az limon tuzu

UNUT BENİ
HAZIRLANIŞI 
Nohut ve et haşlanıyor.
Çiğ köftelik kıymamıza tuz, karabiber ve pirinç unumuzu da ekleyerek yoğuruyoruz. Nohuttan bir gıdım daha ufak olacak şekilde yuvarlıyoruz.
(Yılda bir denilmesinin sebebi bu minik yuvarlaklar )
Minnacık yuvarlak köftecikler yapıyoruz ve kaynamış suda haşlıyoruz.
Margarinimizi eritip, salçalarımızı ve nanemizi katıyoruz.
5 su  bardağı  kadar su ekleyip, limon tuzundan da azıcık atarak kaynamasını bekliyoruz.
Kaynayınca pişmiş olan nohut, et ve köftelerimizi ekliyor 20 dakika daha kaynatıyoruz.
Altını kapatınca da afiyetle yiyoruz.

Röportajı yapan siz olsaydınız, kendinize sorulmamış hangi soruyu sorardınız? Cevabınız ne olurdu?

İnsanların  seni üzmelerine neden izin veriyorsun sen hiç akıllanmayacak mısın?  Diye sorardım
Cevabım da ‘kendi salaklığım kabul ediyorum ama bir gün ters anıma gelecekler az kaldı’ olurdu
He bir de ‘ne olacak bu haspamların hali’ diye sorardım
Ona cevabım da ‘hep haspam kalacaklar olurdu’

Röportaj teklifimi kabul edip içtenlikle cevapladığınız için teşekkür ederim.
Adı güzel gönlü güzel insan asıl ben teşekkür ederim içtenliğiniz ve nezaketiniz için…
Sevgimle kalın…


Lale Bolllukcu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder