19 Ağustos 2017 Cumartesi

BEN DEVRİM YAPTIM hadi sana aşkla kal…Didem Öneş

Ben Devrim Yaptım hadi sana aşkla kal, kitabıyla büyük ses getiren değerli şairimiz Didem Öneş ile Bodrum günbatımları gibi şahane bir röportaj yaptık…



Didem Öneş kimdir? Bize biraz kendinizi tanıtabilir misiniz?
03.07. 1968 Ankara doğumluyum. İlköğretimimi İsveç’te orta ve lise öğretimimi TED Ankara Kolejinde yaptım. Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatından mezun oldum. Aslen Bodrumun yerlisiyim. Denize tutkum bu dünyanın en güzel beldesine aitliğimden kaynaklanıyor. Bodrum Gündem yerel gazetesinde bir dönem köşe yazıları yazdım.
Çalışma hayatıma TURBAN A.Ş de başladım. Bir dönem Milli İstihbarat Teşkilatında görev yaptım, sonrasında Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda çalışmaya başladım. Halen RTÜK deyim.
Dediğim gibi deniz benim için bir tutku ve denize ait olan her şey benim ilgi alanıma giriyor. Rüzgâr, dalgalar, denizin sesi, kokusu, yelken sporuna aşkla bağlanmama neden oldu. Yazmak bir diğer tutkum… Son yıllarda resim çalışmalarına yeniden başladım. Sanatın her dalı hayatımın anlam kaynağı… Herkesin olmalı. Sanatsız, müziksiz ve daha nice güzellikler hayatımızda olmasaydı dünya çok karanlık ve kasvetli olurdu. İnsanı insan yapan gerçek değerler sanatın kendisidir. Edebiyatı bir başka seviyorum. Hepsi insanlığı, duyguları ortaklaştırıyor, birleştiriyor. 2014 yılında BEN DEVRİM YAPTIM hadi sana aşkla kal” adında bir şiir kitabım yayınlandı. İlk kitabım ve bir şiir kitabı olmasına rağmen, Kasım 2014 te İmge kitabevinin en çok satanlar listesine girerek ilk beş çok değerli kitabın içinde yer almak beni yazmak konusunda teşvik etti. Yazmaya devam ediyorum.
Anneyim. Bana ve toplumun alışık olmadığı duruşuma tahammül eden, 21 yaşında, olgun, güçlü bir kızım var.

Sizce şiir nedir?
Gülten Akın, “Şiir, çığlıklardır. Kimi kez yalnızlığı seçeriz ya da yalnızlık bizi seçer. Korumasız savunmasız. O zaman çığlık atarız ölmemek ya da delirmemek için. Sesimiz yankılanıyorsa, yalnızlıkla baş edecek gücü verir bize. Şiirler çığlıklardır.” demiş.
Benim de çığlık atasım var. Yalnızlığı ben seçmedim ama seçim-miş- gibi kaderim oldu çünkü her insan aslında özünde yalnızdır. Özüm bas bas bağırıyor.
Şiiri, hayatın renkli, ahenkli, coşkulu, cesur devrimci yanı olarak görüyorum. Şiir nefes almak gibi, bu hayatta ancak cesareti olanlar gerçekten nefes alıyor ve işte şiir, edebiyatta cesareti olanlar tarafından üretiliyor, paylaşılıyor ve ona ulaşanlar ise bu cesareti seviyor. Özetlersem şiir hayatı yaşama cesaretidir.

Şiir yazmaya ne zaman başladınız? İlk şiirinizin konusu neydi?
Küçüklüğümden beri edebiyata, kitaba, şiire meraklayım, kendimi bildim bileli kâğıtlara, peçetelere, kitapların, defterlerin bir köşesine yazarım. İlk şiirim ilk okulda kardeş özlemine dairdi. Bir kardeşim olsun çok istiyordum. Yani daha o yaşlarda haykırış olmuş. Bir özlemi dile getiriş.

Çalışırken bir anda şiir yazma isteği duyuyor musunuz?
Hem de her zaman, çalışırken, yürürken, kahvemi yudumlarken, film izlerken, koşarken, fark etmiyor. Duyumsayarak yaşayanlardanım. Sadece düşünceler veya öğretilmiş kalıplar içinde kalan biri değilim, sınırları zorlamayı seviyorum. Başta kendi sınırlarımı, dolayısıyla hayatın tutsak alanlarından şiir ve edebiyatla sıyrılıyorum ve hayata geçiriyorum.

İlham gelince yazanlardan mısınız? Yoksa her daim bir dörtlük yazabiliyor musunuz?
Ben ilham gelince yazanlardanım. Hadi bir dörtlük yazayım diyerek asla yazamadım. Ama bana hayatın kendisi ilham. Zaten bloğumun adı da “Hayat bir nefes ilham aslında”. Dolayısıyla ilham nerede ne zaman gelir bilmiyorum…

Kendinize örnek aldığınız şair var mı?
Örnek demeyelim. Hayatımda kimseyi örnek almadım. Kendim gibi olmayı tercih edenlerdenim, hatalarımla sevaplarımla. Ama beni etkileyen, okumaktan çok zevk aldığım, hayran olduğum şairler var. Gülten Akın, Didem Madak, Turgut Uyar, Edip Cansever, Orhan Veli, Can Yücel gibi.

İlk şiir kitabınız Ben Devrim Yaptım Hadi Sana Aşkla Kal nasıl oluştu? Aşk ile şiir arasındaki ilişki nedir sizce?
Açık ve seçik ifade ediyorum: Aklımla zorum var! Yüreğimle zorum var! Kadınlığımla ve duygusal yanımla zorum var!
Dünyada bunca acı çeken, yaralı, aç, ezilen insan varken…
Sömürü dünyasında, ‘sömürü’ sadece ekonomik olmakla kalmayıp, duyguları, insanlığımızı da sömürürken…
Siyasette lafazanlığın bir edebiyat haline geldiği ve buna da hatiplik dendiği…
Şiirin insan topluluğunu galeyana getirmek için kullanıldığı…
Taraflı gözyaşlarının akıtıldığı bir ortamda…
İsyanım var.
Çıkarcı, riyakâr, acımasız, vurdumduymaz, hırslı düzeni değiştiresim var. Devrim yapasım var; ama önce kendimde. Doğru bildiklerimizin aslında yanlış olduğunu, yanlış dediklerimizin ise doğru olabileceğini düşündüresim var.
Peki, bunları yapmaya cesaretim var mı? Evet. Donanımlarımı anca geliştirdim. Anca cesaret edebildim. O zaman bir yerden başlamalıydım. En güçlü silahlarımı seçmeli ve cenk etmeliydim. Silahlarım neler derseniz, ele avuca sığmayan kişiliğim ve kalemim. Kalemim bu defa şiiri seçti; hani zor olan, az olan meselesi. İşte böyle ortaya çıktı ilk şiir kitabım. Aşkı seçtim çünkü bendeki devrimi başlatan ‘aşk’ oldu. Bir deli cesarettir aşk; işte bana o cesaret aşkla geldi. Bu dünyada yeterince aşk yok. Aşkla başlar bir insanı gerçekten sevmek; yeterince olsa, bunca savaş, acı, ezilen olmazdı. Aşkı unutmasaydık, yok saymasaydık, onu hafife almasaydık bu gün dünyada mutlu insan sayısındaki artışı istatistiklerle değil gözle görürdük.
Aşk bir nevi dünya ile tek olmaktır, bir olmak, aynı dili konuşmaktır. İsteyen için Allaha yakın olmaktır. O zaman aşk hayattır. Ben hayattayım diye çığlık atmak istedim. Sesim sizlerle yankı bulursa ne mutlu bana.
Oğuz Atayın bir cümlesi beni çok etkilemiştir: ‘Provαsı yok hαyαtın. Ne yeniden yαşαmαk mümkün, ne de yαşαdıklαrını silebilmek.’. Yaşadığımız aşkların da provası yok, ‘olmadı sil baştan’ diyemiyoruz. Yaşıyor, tüketiyor bazen bitiriyoruz ya da dönüşmüş şekilleriyle yola devam ediyoruz. Bitenin ardından, şanslıysak, bir başka aşka yol alıyoruz. Şansın farkındaysak, ‘aşk’a hak ettiği değeri veriyorsak gerçekten nefes alıyoruz diyebiliriz.
Bu şiir kitabımda gerçek bir aşkı anlattım. Tabi tüm şiirleri beni anlatmıyor, benim yaşadığım aşk doyumsuzdu, başlarda imkansız bir aşkın sanki tek taraflı yaşanan bir süreci ancak daha sonra asıl aşık olunan erkeğin kadına duyduğu umutsuzca aşkı anlatacak bir daha bitmedi türünden şiir kitabı. Erkek bir kadını sever hem de ölesiye ama bunu ona sözlerle değil, dokunuşları, gözyaşları, tutkulu sarılmalarında anlatır.
Şiirle aşk arasındaki tıpkı sevdalıların ilişkisi gibidir. Aşk olmazsa şiir olmaz, şiir olmazsa o aşk aşk olmaz.

AŞK’ın tanımı nedir?
İnsanoğlu var olduğu sürece aşk hayatın en temel duygusu, gerçeği. İnsanlık tarihi kadar eski ve şiire, edebiyata, sanata, sinemaya, her şeye konu olmuş. Onsuz sanat, hayat düşünülemez. Tanımı, tarifi yapılmış ama yetmemiş, her gün yine yeniden tanımlanıyor, anlatılıyor, araştırılıyor, yazılıyor yaşanıyor. Her yaşın, her insanın, her durumun aşkı kendine özgü. İlla tanımlamak gerekmiyor. Tanımlamak yerine yaşanması gerekiyor. Gerçeği ile hormonlusu arasındaki farkı birçokları bilmiyor. Gençli hormonlu sevdalarını aşk zannediyor birçokları ama bana kalırsa gerçek aşk cesur olan aşktır ve sıradan, herkesin hikâyesi gibi değildir. Aşk cesur insanın işidir.

Sizce şair mi doğulur? Yoksa sonradan mı şair olunur?
Aslına bakarsanız her insan biraz şairdir. Bir çocuk aslında gerçek şairdir. Meraklıdır, sevgi dolu, duyguları coşkulu ve yansıtır. Ancak, toplum, aile, hayat insanı o doğuştan şairlikten uzaklaştırır. Duyguları ifade etmek, göstermek, coşkulu, sevdalı olmak kınanır. İnsanlar sevgiyi, ahengi, renkleri, hayatı yitirir, yaşamak için cesaretleri kırılır işte o zaman şair yanımız körelir yok olur. Bazen de bu yitirdiğimiz yanımız, bir gün hiç beklenmedik anda bir cesaret, bir isyanla çığlık atar ve ben buradayım der, o gün yazmaya, yaşamaya başlarsınız.

Şiir şairin aynasıdır. Bu sizce doğru mudur?
Evet; kesenlikle doğru

Günümüz gençliğinin şiire bakış açısı sizce nedir?
Ülkemizde değil şiir, her hangi bir tür kitap satışlarına baktığımızda 80 milyonluk bir nüfusta çok az okuduğumuz bir gerçek. Sanata, edebiyata bakış açımız sorunlu. Demokratik kültürü gelişmemiş toplumların en temel sorunu okur sayısının yani kitap okur sayısının azlığıdır. Ama ben gençlerden umutluyum, şiiri bir kez tadan ondan vaz geçemez.

Deneme, öykü ya da roman yazmak ile ilgili çalışmalarınız var mı?
Evet, sayfalar dolusu hem de.

Kelimeleriniz ne zaman, nerede kalem ile kâğıtta raks ediyor?
Her yerde, her an mümkün…

Okuduğunuz Türk ve Dünya yazarları kimlerdir?
Adalet Ağaoğlu, Oğuz Atay, Pınar Kür, Yusuf Atılgan, Latife Tekin, Bilge Karasu, Vladimir Nabokov, Wolfgang Schorlau, JackLondon gibi daha niceleri..

On parmağınızda on marifet saklı diyebiliriz. Bugüne kadar iki resim sergisi açmışsınız. Resme ilginiz ne zaman başladı ve renklerin dünyasına daldığınızda iç dünyanızda fırça size neler anlatıyor?    
Resim küçüklüğümden beri vardı hayatımda ama asıl son üç yıldır ülkede ve dünyada yaşanan acılara bir tür isyanla başladı sanat insanın kendini en iyi ifade ettiği yerdir. Renkleri kullanarak ben de kendimi ifade ettim.

Benim ayrıca yemek kültür bloğum var. Farklı kültürlere ait yemekleri yemeyi ve ya yapmayı seviyor musunuz?
Hem de bayıla bayıla; ama artık yapmaktan değil tatmaktan, bana yapılsın bentadayımdan hoşlanıyorum. Her farklı tadı tatmak isterim, meraklı bir yapım var. Duyumsamak, hissetmekle alakalı galiba…

Sorularıma içtenlikle cevaplar verdiğiniz için teşekkür ederim…
Ben teşekkür ederim

        Lale Bollukcu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder