Çıkış noktam daima kadın… Demet Altınyeleklioğlu
Kadınların, tarihten örneklerle motive olması, başkaldırması, haklarına sahip
çıkması için romanlar yazan değerli yazarımız Demet Altınyeleklioğlu ile Bodrum
gibi masmavi umut dolu bir röportaj yaptık.
İlk romanınız ile beraber popüler edebiyatta ve TV dizilerinde “Osmanlı
Sultanları” akımının başlamasını sağladınız. Osmanlı Sultanlarını araştırıp
yazmak nasıl aklınıza geldi? Size geri dönüşler neler oldu?
Öncelikle yeniden merhaba… Bir önceki röportajdan
bu yana umarım iyisinizdir.
Benim yaptığım popüler edebiyat değil pek. Zaman
içinde klasikleşen eserler veriyorum. Evet, mütevazılığa gerek yok. Benim
romanlarım eser.
Osmanlı sultanları bir başkasının
yönlendirmesiyle oluştu. Bildiğiniz gibi, yazarlık benim ikinci kariyerim. 50
yaşından sonra başladım yazarlığa. İlk kariyerimle gurur duyuyorum. Türkiye’nin
en güzel döneminde televizyonculuk yaptım. Bundan daha büyük mesleki tatmin
olabilir mi? Her istediğim fikri, hem görsel, hem sözel olarak kitlelere ulaştırabildim.
Haliyle müthiş bir olgunluk veriyor bu insana. Dolayısıyla, yayımcılık hayatına
başladığımda bu konuda tecrübesizdim. Şimdiki aklım olsaydı farklı olurdu
belki. Ama şu bir gerçek ki ilkelerimden yine de ödün vermezdim.
Tarihi kurgu yazarı olarak romanlarınızı yazarken konu seçimini nasıl
yapıyorsunuz?
Çıkış noktam daima kadın. Cem Sultan’ı bile
etrafındaki kadınlardan yola çıkarak yazdım. Benim aradığım, devrimci kadın,
mücadeleci kadın, hayata karşı tek başına durmuş kadın. Kadınların, tarihten
örneklerle motive olmasını, başkaldırmasını, haklarına sahip çıkmasını
istiyorum. Bu arzuyla öleceğim herhalde.
En son yayınlanan romanınız “Frenk Cariye NAKŞİDİL Güneşin Kızı’nın yazım
süreci ne kadar sürdü? O döneme ait verileri bulmak zor olmadı mı?
Nakşidil, Osmanlı Sarayı’ndaki tek devrimci
kadın. Evet, bunu iddia ediyorum. Devrimi solumuş, eşitlik sancılarını yaşamış
bir kadın. Çıkış noktam buydu. Günümüzde Nakşidillere çok ihtiyacımız var.
Verileri bulmak çok sancılı bir süreç tabii...
Ama çalışma odamda olmak kadar büyük mutluluk yok benim için.
Şu ana kadar en iyi romanınızı yazıp yazmadığınızı sorsam?
Ben Alkışlarla Lamia’yı, Gülüm’ü, Ah Bre Sevda Ah
Bre Vatan’ı yazmış bir yazarım. Okuyucularım karar versin.
Bu şahane romanları yazarken çok okuyup araştırdığınızı biliyoruz peki çok
okunduğunuzu düşünüyor musunuz?
Avrupa’da Türkiye’den daha çok okunduğumu
biliyorum. Türkiye’de de kemikleşmiş bir okuyucu kitlem var bunu biliyorum. Ben
popülizm yapmıyorum, bunu biliyorum. Ne celebrityim, ne siyasiyim, ne köşe
yazarıyım, ne kişisel gelişim safsataları yazıyorum, ne de instagram
fenomeniyim... Kabul gören değerler bunlar. Bu halinle, hayattan daha ne
isteyebilirim ki. Ha, aşkı, meşki boş da yazmıyorum bu arada. Ucuzculuk bana
göre değil. Dolayısıyla azıcık aşım, dik başım.
Yazdığınız kitaplar arasında aklınızda yer eden replik ya da pasaj var mı?
Şu anda yazdığım romanımdan: “Ancak
haykırınca duyuyor beni hayat.”
Bu kadar az kitap okunan bir ülkede yazmaya çalışmak doğru mu?
Değil, Bodrum’da restoran açmayı düşünüyorum.
2007 yılından bu yana 40 civarında kitap çevirisi yaptınız. Günlerce
uğraşıp çeviri yaptığınız eserlerden yayınlanmayanı oldu mu?
Beni ilgilendirmiyor. Yayınevinin tercihi. O
yüzden çeviride asla telifle çalışmıyorum. Sayfa başı ücret en temizi…
Türkiye’de neyin ne olacağı bugünden yarına belli değil. Ayrıca, ben çeviriyle
geliştiğime inanıyorum. İyi geliyor çeviri bana. Dünyadan kopuyor, yazarın
dünyasına giriyorum. Besleniyorum çeviriyle.
Gelecek ile ilgili projelerinizden söz eder misiniz?
Türkiye’nin geleceğini görebilen her insan gibi,
benim de bir takım radikal projelerim var tabii. Ne yazık ki öyle... Şimdilik
bu projeleri hayata geçirmeye çalışma aşamasındayım. Bu konuda ailemden yardım
ve fikir alıyorum şu anda. Çünkü benim için ailem, her şeyden önemlidir. Tüm
çabalarım, sadece ailem için.
Röportajı yapan siz olsaydınız, sorulmamış hangi soruyu kendinize
sorardınız?
Sevgili Lale, muhteşem oldu. Her şey için çok
teşekkürler. Öpüyorum yanaklarından.
Lale Bollukcu